"özlemek inan,
yaşamaktan daha zor."🪐
Naz'dan
Önümde ki bardağı bir sağa bir sola itekleyip durdum. Bakışlarım da sürekli bardağın olduğu yöne doğru çevriliyordu. En sonunda derin bir nefes aldım ve cebimden telefonumu çıkartıp, Ömer'e dair küçücük bir bildirim görmeyi bekledim ama son üç gündür olduğu gibi şimdi de hiçbir şey yoktu.
Telefonu cebime koydum ve bardakla oyalanmaya devam ettim.
Ömer ile en son üç gün önce evine gittiğim zaman konuşmuştuk. Oraya giderken aklımda olan cümleler onlar değildi. Daha uzalaşmacı bir şekilde konuşmayı hedefliyordum ancak Ömer'in duvarları ile karşılaşınca istemeden bende çok farklı bir tavır sergiledim. Ömer geri adım atmak istedi mi bilmiyorum ama o saatte sonra biraz zor olacağına emindim. Ki zaten kendisinin de geri adım atmak gibi bir niyeti olmadı. Halbuki kendisinde en ufacık bir ışık görsem ben her şeyi geride bırakıp kendisine koşa koşa gitmeye hazırdım.
Ancak her zaman ki gibi Ömer'in duvarları ile karşı karşıya kaldım.
"Naz," diyen Polat'a döndü bakışlarım. "İyi misin?"
Başımı belli belirsiz bir şekilde olumlu anlamda salladım ve önümde ki bardağı Polat'a doğru uzattım. Polat biraz daha bira istediğimi anlamıştı ancak doldurmak yerine bardağı aldığı gibi tezgahın ardına bıraktı. Benimle konuşmak yerine de diğer müşterilerle ilgilenmeye başladı.
Gözlerimi devirdim ve yanağımı avuç içime yasladım. Camdan süzülen yağmur damlaları ile gülümserken buldum kendimi.
Ömer'in ailemi sorduğu akşam kurduğu cümleler geldi aklıma.
"Sen benim yer yüzünde ki ay parçamsın ve benden başka kimsenin göz yaşlarının sahibi olmasına izin vermiycem. Bende seni bundan sonra hiç üzmeyeceğime göre, artık geceleri hiç yağmur yağmayacak."
Yağmur üç gün, üç gece durmaksızın yağıyordu. Tıpkı benim üç gündür durmadan ağlamam gibi. Ömer verdiği sözü tutamadığı için utanır mıydı bilemem ama ben o sözü tutmadığı için ona kin doluydum.
Gözlerimden akan yaşı sildim ve Polat'a döndüm.
"Biraz daha bira." dedim, uzun süredir konuşmadığım için pürüzlü sesimle. Polat telefonunda birine mesaj yazıyordu. Mesajını gönderir göndermez bana döndü.
"Naz, yeter artık, dur! Sarhoş olacaksın." dediğin istemeden güldüm.
"Çok iyi olmaz mıydı? Sarhoş olup Ömer'in evini taşlasam falan." dedim ve sonra düşünceli ifadeyle Polat'a baktım. "Gerçi Aslan amcaya ayıp olurdu ama romantik de olurdu. Bence Aslan amca anlar beni. Aslan amcam!"
"Sarhoş mu oldun sen?" diye sordu Polat, bıkkınlıkla.
"Hayır." dedim hiç düşünmeden. Doğruyu söylüyordum, sarhoş falan olmamıştım ama kafamın yerinde olduğu da söylenemezdi. Ya da hayır, kafam yerindeydi, kalbim değildi.
"Bekle burada, sana bir kahve hazırlayıp geliyorum." dedi ve birine bir işaret verip arkaya, mutfağa doğru gitti. Egemen yanıma gelip karşıma oturduğun da anlamıştım, bana göz kulak olsun diye Egemen'e işaret yapmıştı.
Egemen'in gözlerine baktığım da gözlerinin yeşil olduğunu şu an fark ediyordum.
"Senin gözlerin ne zamandan beri yeşil?" diye sorduğum da Egemen gülümsedi.
"Nehire düştüm o zaman oldu." dediğin de hayretle gözlerim açıldı.
"Harbi mi?" diye sordum. "O zaman bende denize düşsem mavi gözlü olurum!" Oturduğum yerden kalktım ve Egemen'in kolundan tutup çekiştirmeye başladım. "Hadi gel, beni denize atalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müzik Kutusu | Texting
Teen Fiction*TAMAMLANDI* 0598***: Anlamam nedenini üzmüşler bebeğimi... Ömer: Efendim? 0598***: Yok bir şey. 0598***: Ömer bugünü not al, yaşamaya ve müzik dinlemeye bugünden sonra başlayacaksın. 0598***: Çünkü seni öyle bir sevicem ki, bana değilse bile san...