"küllerimize bile
garezi var zalimin."🪐
Atlas Ömer'den
1,5 yıl önce...
Telsizden çıkan sesler ilk başlarda fazlasıyla rahatsız ederken bir süre sonra artık duymamaya başladım. Bir uğultudan başka bir şey değildi benim için. Masa başında oturan polis memuruna göz ucuyla baktım, işine odaklanmış duruyordu. Yüz ifadesi ise fazlasıyla ciddi duruyordum. Babamın nerede olduğunu, sormak istesem de vazgeçtim ve önüme döndüm.
Son birkaç saat zihnimde tekrar tekrar canlanınca nefes alamadığımı hissettim ve derin bir nefes aldım. Dirseklerimi, dizime yasladım ve o çocuğun iyi olması için içimden belki de milyonuncu kez dua etmeye başladım.
Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama babamın bir odadan çıktığını görünce oturduğum yerden ayağa kalktım. Yanına gitmedim. Bir süre uzaktan izledim. Yanında bir adam vardı onunla yüzünde her zaman ki sahte gülümsemesiyle konuşuyordu. Birkaç dakika daha konuşmaya devam ettiler, adamın bakışları bana çevrildi ve derin bir nefes alıp babama döndü. Babam bakışlarını bana çevirmedi ama adam ne dediyse memnun olmadığı bariz ortadaydı. En sonunda adamla el sıkışıp bana doğru yaklaştı.
"Yürü, gidiyoruz." Babam ne yanımda durdu ne de yüzüme baktı, hızlıca yürüdü. Bende peşinden ilerledim.
"Baba." diye seslendim karakoldan çıkarken. "Baba, ne oldu? Nereye gidiyoruz?"
Babam sinirle bana döndü ve belki de ilk kez, sert bir tokat attı. "Ne mi oldu? Ne mi oldu?! Onu sen söyle oğlum, birini bıçaklamak ne demek!? Uyuşturucu içmek ne demek!? Anlatsana oğlum, ne oluyor?!"
"Baba," diyebildim sadece.
"Yok senin baban falan. Duydun mu beni, yok senin bir baban! Bu sana yaptığım son babalıktı. Bundan sonra ölsen umurumda bile olmaz!" dedi öfkeyle ve yanımdan ayrılıp arabasına bindi.
Arkasından ilerlemek ve her şeyi anlatmak istedim ama ne fayda ederdi ki? Artık onun gözünde bir suçluydum. Korumak zorunda olduğu bir suçlu.
Karakolun önünde ki bankların birine oturdum. Gözyaşlarımın akmaması için insan üstü bir çaba sarf ettim. Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Annemin öldüğü zaman bile bu kadar dibe battığımı hatırlamıyorum. Aldığım her nefes ciğerime saplanıyordu sanki.
"Atlas." Bana her seferinde nefes aldıran sesin sahibine döndüm.
"Öykü? Senin ne işin var burada?" diye sordum telaşla. Oturduğum yerden kalktım ve yanına doğru ilerledim. O sırada Öykü'nün arkasında ki Çağan'ı fark etmiştim.
"Asıl senin ne işin var?" diye sordu Öykü, merakla.
Cevap vermedim, daha doğrusu veremedim.
"Doğru mu?" diye sordu Öykü hayal kırıklığıyla. "Gerçekten bunların hepsini yaptın mı?"
"Öykü," dedim çaresizlikle.
"Yalan, değil mi?" dedi Öykü. "Atlas, bir şey desene! Çağan ile birlikte sana yalan söyledik, şaka yapıyoruz desene."
"Doğru. Ne duyduysan, hepsi doğru." diye mırıldandım. Öykü hayal kırıklığıyla baktı bir süre bana ve sonrasında bakışlarında, sana yazıklar olsun, der gibi bir ifade belirdi.
"Ben seni hiç tanıyamamışım." dediğin de kalbime bıçak saplanmış gibi hissettim. "Sen, benim sevdiğim adam olamazsın. O hiç kimseye bile isteye zarar vermezdi, kendisini böyle bir zehrin içine bulaştırmazdı. Gündüz bana şiirler okuyup akşamına birini bıçaklamazdı!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müzik Kutusu | Texting
Genç Kurgu*TAMAMLANDI* 0598***: Anlamam nedenini üzmüşler bebeğimi... Ömer: Efendim? 0598***: Yok bir şey. 0598***: Ömer bugünü not al, yaşamaya ve müzik dinlemeye bugünden sonra başlayacaksın. 0598***: Çünkü seni öyle bir sevicem ki, bana değilse bile san...