Birkaç dakika sonra Cenk yanıma gelmiş ve peçeteyi uzatmıştı. Sanırım şu anda dünyada olabilecek en mutlu insan bendim. Sonunda ondan kurtulabilirdim bile. Cenk'e baktım ve cebimden 100 lira çıkardım. Ona uzattım.
"Yaptığın şeye bu hiçbir şey lütfen bahşiş olarak gör."
Parayı hemen almasa da sonunda alıp pantolonunun cebine sıkıştırdı. Ben de peçeteyi alıp cebime sıkıştırdım ve tezgahın ardındaki kaskımı aldım. Gizem'e baktığımda ise çoktan iş üstünde olduğunu gördüm. Mekandan çıkıp arka taraftaki çıkmaz ve pis kokulu sokağa girdim. Peçeteyi çıkardığımda numaraya baktım bir de altındaki isme. Öykü. Yakaladım seni kızım. Sonunda baş ağrım olmayacaksın. Susturabilecek bir şeye sahiptim. Hemen telefonumu açıp sınıf whatsapp grubuna baktım. Numara aynıydı. Numaraya tıklayıp sohbete girdim. Peçetenin fotoğrafını çektim ve Öykü'ye yolladım. Altına da diyeceklerimi dedim.
"Yarın erken saatte okula gel. Atölyede bekle beni."
Aniden çevrimiçi olmuştu. Mesajımı da görmüştü. Bir şey demeden ona engel attım. Normalde asla böyle bir şeyi yapmazdım ama Öykü hak ediyordu. 2 sene boyunca beni çileden çıkarmıştı. Şimdi devran bana dönmüştü. Kaskımı takıp onun da dışarı çıkacağını hesaba katıp motoruma binip gittim.
Yine bir Pazartesi günü ve yine sansasyonel bir olay daha. Saat 8 buçuktu. Bodrum kata inerek atölyeye girdim. Sandalyede duran Öykü bana baktı ve tekrar gözlerini yer ile buluşturdu. Elleriyle sıkıntılı bir şekilde oynuyor arada ayaklarını sallıyordu. Tam karşısında duran sıranın masasına geçip ona dönük bir şekilde oturdum. Göz göze gelmemek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Sanırım benim ilk konuşmam gerekiyordu. Fakat ters köşe yaparak kısık sesle o konuştu.
"Günaydın. Neden beni buraya çağırdın?"
Dün tabi ki o peçeteyi atmamıştım. Önüne, tam da gözlerinin göreceği şekilde görebileceği bir yere bıraktım. Peçeteye sadece bakmakla yetindi. Çok mu üzerine gidiyorum?
"Normalde insanlarla bu şekilde uğraşmam. Ama bana yapacak başka bir şey bırakmadın."
Gözlerime baktığında gözlerinin altındaki torbaları ve morlukları bariz bir şekilde görüyordum. Bir de çillerinin olduğunu ilk kez fark ettim. Dudakları ve gözleri ise ağlamaktan olsa gerek tamamen şişmişti. Dolan gözleri ile bana bakınıp mahcup bir şekilde konuşmaya başladı.
"Açıkçası sabaha kadar sosyal medyada ifşa edilmeyi bekledim. Neyse ki insaflı çıktın. Beni gafil avladın."
İfşa etmek gibi işler beni ilgilendirmezdi. O yüzden sadece aklımdan geçeni söyledim.
"İfşa etmek benim haddim değil. Sadece rica ediyorum benimle artık uğraşma. Çünkü yoruldum. Yabancı gibi davranalım. Ne sen ne de arkadaşların artık bana laf atsın istiyorum."
Aniden ayaklanıp masaya tekme attı. Sarsılıp tekrar yerime geçecektim ki onun bağırma sesi kulağıma geldi.
"Alya biliyor musun hayatımda gördüğüm en aptal insansın."
Bunun üstüne tokat atacağı sırada elini tuttum ve onu masanın kenarında kıstırdım. Sanırım iyi olmakta işe yaramıyordu.
"Öykü, lütfen kelimelerine dikkat et. Yoksa bu okula gelecek yüz bırakmam sende. Bana yapılan muameleyi sen de göreceksin. Ben bile atlatamamışken senin gibi zayıf birinin atlatamayacağı apaçık ortada. Sus ve sataşma bana tek isteğim bu."
Elini bırakıp atölyeden çıktım. Sinirim yüzünden başım dönüyordu ve midem bulanıyordu. Sınıfa gidip başımı masaya koymak istiyordum. Normalde yapmam dediğim şeyleri yapıyordum. Birine böylesine bir psikolojik baskı yapmak benim işim değildi. Merdivenleri ikişerli üçerli çıkıyordum kimseye görünmeden kendimi uykunun kollarına bırakmak istiyordum. Yolun ortasında aklıma gelen fikir ile kenara çekildim. Fotoğrafları sildim. Bundan sonra bir şey yapamayacağını biliyordum. O yüzden artık rahattım. Sonunda başım ağrımayacaktı. Sınıfa girdiğimde fazla insan yoktu. Hatta kimse yoktu fakat masalara rastgele atılan çantalardan çoğunun sınıf dışında bir yerde takıldığını anlayabilmiştim.
Öğle arasına kadar uyumuştum. Uyku sanırım beni tek sakinleştiren ve beni ben olduğum için kabul eden şeydi. Usanmadan bıkmadan günün çoğunu uyuyarak geçirirdim. Okul başladığından beri bu haldeydim. Derslerden geri kalıyordum. Fakat özel bir gücüm var ve ben ona sınava bir hafta kala defter tamamlama gücü diyorum. Hiçbir zaman beni yüz üstü bırakmıyordu. Sağ olsun. Yeni uyandığım için gerinme hareketi yaptım. Ardından da kapının pervazına yaslı olan Çilem ve Alp'in alkış tuttuğunu gördüm.
"Sonunda uyanabildin."
Onların yanına doğru giderken dediklere şeye sadece kıkırdayabildim. Mizahşör. Çilem ceplerini kontrol etti. Sonra bana baktı. Gözlerini kıstı sonra da boğazını temizledi.
"Öykü'ye ne oldu? Bugün baya kötü duruyordu. Herhangi bir şey duydun mu?"
Sınıftan çıkmadan arkama dönüp şöylece bakındım. Bu sırada Alp etrafı kolaçan edip ikimizi kendine çekti.
"Duyduğum kadarıyla Kaan ile sorunları varmış. Dedikodular bunu söylüyor."
Üçümüzde kapının orada kollarımızı birbirimizin omuzlarına atıp sanki çok önemli bir şey konuşuyormuşuz gibi fısıldıyorduk. Ben tabi ki olanları anlatmayacaktım. Susup kimseye belli etmeyecektim. Fakat Alp hala kendini bu çok derin olan sohbetimizden kendini alamamış olacak ki konuşmaya devam etti.
"Açıkçası ben Kaan ile sorun yaşadığını sanmıyorum. Her ne kadar Alya görmese de ikili gayet samimiydi."
Çilem'e baktığımda başını onaylar gibi salladı. Gözlerini yere odaklamış ve dudaklarını kemiriyordu. Bu onun bir şeyler üzerine düşündüğünü gösteriyordu. Sohbet cidden şimdiden canımı sıktığı için yerimde doğruldum ve üzerimdeki sweati düzelttim. İkili de kalkıp bana baktı.
"Açıkçası gençler pekte umurumda olan biri değil. O yüzden kafa patlatmama değmez."
Çilem ise bir bana bir de Alp'e bakarken gözlerini pörtletip güldü.
"Tamam ama kanka düşünsene Öykü denilen kız bu hale geldi."
Ellerimi savuşturup atölyeye gitmek için yola koyuldum. Bu hareketim üzerine adımı çağıran ikiliye döndüğümde bana merakla bakıyorlardı.
"Bazen bahsi geçen kişinin insan olduğunu unutuyorsunuz. İlla mutlu olacak diye bir şey yok. Bazen gerçekler can yakar."
Sweatimin ön kısmında olan cepte ellerimi kavuşturup merdivenleri inmeye başladım. Sonunda atölyeye tekrardan kavuşabilmiştim. Kapısı hep açık mıydı buranın merak etmiştim ama şimdiden burası ile aramda özel bir bağ olmuştu. Sanki buraya gelip sakinleşsem her şey benim olacakmış gibi hissediyorum.