-18-

856 62 48
                                    

"Alya itirafı gördün mü?"

Koridorun sonundaki camdan dışarı bakıyordum. Gözlerime doğru ellerini sallayan kıza baktım.

"Alya burada mısın?"

Cama doğru sırtımı verdim. Ellerimi önümde birleştirip derin bir nefes aldım. Baş ağrısı ise çoktan vücut ağrısına dönmüştü. Tüm her yerim ağrıyordu.

"Gördüm Ayça."

Ayça peteğe ellerini yaslamış bir yandan da bana bakıyordu. Bu oynadığımız evcilik oyunu boka batmasa iyiydi. Çünkü işin ucunda Öykü vardı.

"Bu itirafı atan kişiyi bulmam lazım. Öykü'ye bok gibi davranıyordum. Onun yanı sıra sınırlarını da zorluyordum son zamanlarda ama ona açık vermem demek bana bunu silah olarak kullanması demek."

Ayça yanıma sokuldu. Yüzündeki o endişeyi net bir şekilde görüyordum. Ama şu an kendim için ne yapabilirim diye düşünüyordum. Ayça aniden aydınlanmış gibi omzuma vurdu.

"Kızım ilk geldiğim gün. Okulda sen yoktun. Kantinde sıradayken birini duydum. İtiraf sayfasına çeki düzen vereceğini söyledi. O kişinin yüzünü hatırlıyorum erkekti kendisi. Onu kenara çeksek yakalarız yazan kişiyi de."

İçimde huzursuzluk vardı. Emin olun onu alıp şimdi atmak isterdim içimden. Keşke bunu yapabilecek biri olsaydı. Ama emindim Öykü'ye belki de bir kere sarılsam tüm her şey silinip atılacaktı. O rüyanın sabahında olduğu gibi.

"Tamam o zaman gel sınıf sınıf gezelim öğle arasında."

Koluma girmesi içini gözlerimi bedenime çevirdim. O da anlamış gibi koluma girmişti. Aramızda sohbetler, kahkahalar ve dalgalar eksik olmuyordu ki yüzümdeki tebessüme aniden engel olan soruyu sordu.

"Yahu senin şu barcı kankan... Gizem, neden gelmedi o gün?"

Sınıfa doğru yürüyorduk. İtiraftan sonra tüm gözler hala üzerimizdeydi. İnsanlar büyük bir ihtimal beni Ayça ile beraber olduğumuzu sanıyorlardır. Şu anlık pek umrumda değildi onların düşündükleri.

"Mekanını kapatmışlar özel kutlama için. O da servisten sorumlu olmuş."

Anladığını belirten birkaç mırıltı çıkarttıktan sonra sınıfa girer girmez bizim arka cam kenarı tayfa toplanmıştı. Çilem'in suratına baktığımda ise kızgınlıktan eser yoktu. Sanki beni anlamaya çalışıyordu. Sırama yaklaştığımda Öykü kalkmış ve ben yerime geçip oturmuştum. Sohbetlerine kulak misafiri olmuştum. Alp cuma günü Öykü'nün yaptığı makarnanın tarifini alıyordu. Hedefi annesine bu akşam o yemeği yapmaktı. Tatlı. Öykü ise ona adım adım anlatıyor ve defterine not almasını bekliyordu. Çilem gözlerini benden alamazken ben de ona kitlenip bakmıştım. Sonunda pes edip gözlerini üzerimden çekmişti.

"Ayça öğle arasında beni uyandır işimizi halledelim."

Başımı masaya koyup ders başlayana kadar dışarıdan bakacaktım ki Çilem konuşmaya başladı.

"Kanka öğle arasında yemek yemeye gitmeyecek miyiz topluca?"

Ayça ise hemen yardımıma yetişti yan sıradan."

"Kusura bakmayın canlar. Alya'nın aciliyeti işte..."

Dersler akıp bitmişti. Öykü yanımdaydı yine not tutmuştum. Yazdığım notlardan kendisi de nasipleniyordu. Gözlerini defterimden alamıyordu. Bugün onu o kadar bozmam yeterdi o yüzden ona hiç laf atmamıştım. Sessizce ve ders dinlemeli geçen vaktin ardından zil çalar çalmaz masanın üzerinden çıktım. Ayça ile kimseye bir şey demeden hızla kantine indik sıraya girenleri kesmeye başladık. Gittikçe kalabalıklaşan kantinin içinde şahin gözlü Ayça hemen çocuğu bulmuştu. 11-A sınıfından Sarp Kılıç.

Kendisi tam bir asosyal sosyal medya ve oyun bağımlısı çocuktu. Kimseye pek karışmazdı. Ama okulun koskoca dedikodu kazanını yönetiyor olması beni şaşırtmıştı. Uzun sıska boylu ve subay tıraşlı saçlarıyla dışarıdan görsem keko diyeceğim bir tipti. Aramızda hiç muhabbet olmamıştı ama arada akıllı tahtalara format atmak için öğretmenle sınıfları dolaşırdı. Onu oradan tanıyordum. O ise benim varlığımdan haberi bile yoktu. Çok fena çattın oğlum.

"Ayça çocuğu hoca çağırıyor diye acil bir şekilde atölyeye çağır."

Tostun kokusu buram buram burnuma gelirken es geçmiştim en büyük zayıf noktamdan. Hızla Atölyeye koştur koştur gittiğimde ise Öykülerin daha yeni kantine geldiğini gördüm. Atölyeye vardığımda ise kapısının açık olmasına şükretmiştim.

Her zamanki yerime geçip oturdum. Dakikalar gittikçe musluktan su misali akıp gidiyordu. Sadece durup kapıya kitlenmiştim. Beklemediğim bir anda kapının açılmasıyla Sarp ile göz göze geldim.

"Hoşgeldiniz efendim. Buyrun oturun."

Sarp bana bakarken ayaklanıp onun için çektiğim sandalyeye oturdu.

"Hoca nerede?"

Ben de tam karşısına sandalye çektim. Sandalyeye ters oturdum. Ellerimi sırt yaslama yerine koydum.

"Hoca yok. Senden sadece bir şey öğrenmek istiyorum."

Çocuk buraya ilk kez geldiği için olmalı ki ortama bakmaktan bana bakamıyordu.

"Ne var? Ne istiyorsun Alya?"

Kollarımı sıvadım ve okul kravatanı gevşettim.

"Demek beni biliyorsun. Neyse bu durum umrumda değil."

"Ne var ne istiyorsun benden. Bak öğretmenlere söylerim seni."

Ayaklandım ve dudaklarımı yaladım. Bu çocuk cidden benim kim olduğumu bilmiyordu. Sadece adımı biliyordu. O otururken onun üzerindeki sweatin yakalarından tuttum ve yüzümü yüzüne yakınlaştırdım.

"Söyle Sarp. İstediğini söyle."

Yakalarından onu tekrardan yerine bıraktım. Cebinden kaşla göz arası aldığım telefonunu ona salladım.

"Söyle kanka. Benim kaybedeceğim bir şey yok. Fakat şu telefonu alsam ve itiraf sayfalarını hocalara söylesem sen ne yaparsın?"

Sarp aniden ayaklanıp üzerime doğru saldıracaktı ki direkt yumruk attım.

"Nereden öğrendin bunu piç?"

Dediği şeye sadece güldüm. Yerdeki haline baktım. Omzundan tutup tekrardan sandalyeye oturttum. Yumruk attığım yerde sadece bir kızarıklık vardı.

"İllegal iş yapıyorsan ilk kural bunu kimseye bahsetmemek olmalı. Hele ulu orta yerde asla..."

Telefonunun yüz tanıma özelliği ile açtım ve açık kalmasını sağladım.

"Şimdi Sarp benimle bir anlaşma yapmaya ne dersin?"

Çocuğun yüzündeki nefreti gözlerinden görebiliyordum. Fazlasıyla sinirlenmişti. Morarmıştı. Sol elimde telefonu salladım. Sağ elimi de ona uzattım.

"Ya o hakkımda atılan itirafın mesajına bakarım ve ağzımı kapatırım. Ya da çoktan elimde olan senin itiraf sayfası bilgilerini hocalara veririm. Şifren, E postan, yazışmaların aklına ne gelirse."

Tabi ki blöf yapıyordum elimde böyle bir şey yoktu sadece çok iddialı gibi davranıp işleri lehime çeviriyordum. Kanıt istese bok gibi de kalacaktım.

"Sarp yaptığın bu sayfa bir suç koçum. Biliyorsun okul hayatın biter."

Biraz daha baskı yapıyordum. Nedeni ise kendini kurtarmak için şu an böbreğini verecek konuma gelmesiydi. İnsanlık cidden zayıf varlıklardı. Kazandıkları statü veya ne ise kendi bencil halleri için bir gıda gibi bir şeydi. Nankörlük yüzünden ise asla ama asla yetinemiyordu.

"Bak."

Sarp bunu söylediğinde ise açık olan telefona girdim. Herkes işsiz gibi itiraf sayfasına mesaj atıyordu. Üç günlük dünya için beş gün platonik takılanlar, nefretten gözü dönen tikiler... Çok geçmeden itirafı buldum. Atan kişinin adını görmem ile ekrana sadece bakakaldım.

Piyano (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin