Duman boğazıma kaçtığında ise öksürüklerimin arasında sigarayı küllüğe bırakmış ve içeceğimden yudum almıştım. Öykü ise kahkaha ata ata kendini bir yerlere savurmaya başlamıştı. Gözlerimden akan yaşları silip ona baktım.
"Sigarayı denememi istemiyorsan bana bunu söyleyebilirsin."
Şimdi ben fesat mıyım bakalım. Bir elime bir bana bakan biri var. Bir de sarhoş ve hafiften kafası gitmiş bir konumda. Konu arasında ellerimden gözlerini çekip denemek istediğini söyledi. Ya ben fazlasıyla fesatım ya da ortada bir yanlış anlaşılma vardı.
"Sadece nereden aniden içme isteğin oldu onu anlamadım."
İçkisinden yudum değil de su içer gibi içtiğinde şişeyi önüne bıraktı. Şişeyi alıp önünden çekecekken elime hafiften vurdu. Bir yudum daha aldı.
"Öykü yeter bak sarhoş oldun bile."
Bana yandan güldü.
"O zaman ya sigaradan bir duman almama izin verirsin ve içmem, ya da izin vermezsin ve şişenin dibini görürüm."
Elimi yüzüme atıp bir sabır çektim içimden. Sarhoş halde cümle kuramıyordu bile. Sadece anlamam bile zaman alıyordu şimdiden. Dibini görse etrafı kusmuğu ile boğardı.
"Tamam gel."
Parmaklarım arasındaki sigarayı ona doğru uzattım. Elimi kendine çekip duman aldı ve içine çekmeden verdi. Bunu yaparken gözlerini benim gözlerimden çekmemişti. Dumanı suratıma üflediğinde ise alkol kokusu buram buram burnuma gelmişti.
Çocuk gibi sevinip kendini yere attı ve yuvarlandı. Ben de sigaradan son dumanı alıp söndürdüm. Yuvarlanırken elleriyle yüzünü kapattı. Kendi kendine gülerken ben de içeceklerimizi kenara çektim ki bir sakatlık çıkmasın. Arkama dönüp ona baktığımda hala yerde sağa sola yuvarlanıyordu. Bana adımla seslendiğinde mırıldandım ona.
"Farkında mısın, dolaylı yoldan öpüştük. Sevgilini aldattın."
"Ne?"
Kolunu omzuma atıp destek aldı. Kalkıp asker arkadaşıymışım gibi omzumu tutmaya devam etti.
"Yoksa hoşuna mı gitti?"
Dediği şey ile benden kaçıp uzaklaştı ben de onun kahkahaları daha da artsın diye onu yakalamaya çalışır gibi peşinden koştum. Aklıma üşüteceği ve hasta olacağı ihtimali geçtiğinde ise yere attığı sweati aldım ve peşine düştüm. Evin her köşesinde çocuk gibi düşe kalka oyun oynuyorduk. Arada beni gaza getirir gibi "Yakalayamazsın ki." diyordu. Ben de onun peşinden daha hızla gidiyordum.
Evin daha önce gitmediğim odalarına girip çıktık. Bu sırada o bazı şeyleri yere düşürüyor ben de alıp onları tekrar yerine koyuyordum. Neyse ki kırılma ihtimali olan şeyler değildi. Koridorun sonunda sadece ay ışığının aydınlattığı odaya gittiğinde ben de oraya koşarak girdim. Odanın en ucunda duran piyanoyu görmem ile yerimde duraksadım.
Oyunu boşvermiş bir şekilde sadece piyanonun yanına gittim. Meşe odunundan yapılan bu piyano eskiden çaldığım piyanoya benziyordu. Ellerimi kapağında gezdirdim. Beni içine çeken sesler duyuldu kulağımda.
"Hadi Aden piyano çal bakalım ."
Bu sözler bana tanıdık geliyordu. Elimden düşen sweatin sesi ile irkildim. Arkamdan sarılan beden yine başını omzuma yasladı. Birkaç saniyeliğine bile olsa sanki dünyadan uzaklaşmıştım. Eski tanıdık bir anıya gitmiştim.
"Alya bana piyano çalmanı özledim."
Ona dönüp bana bakan bayık gözlerini gördüm. Bir de hafif dolu olan gözlerini. Sweati ona giydirdim. Kapüşonunu da takıp göz göze geldik.
"Ne çalmamı istersin?"
"Bilmem ne istersen olur."
Elimi kaldırıp işaret parmağımı salladım.
"Ama sonra uyuyacaksın."
O da gülümseyip küçük kızlar gibi başını salladı. Uysal bir tip olması beni mutlu etmişti. En azından diğer insanlar gibi sapıtan bir tip değildi.
Ben piyanonun başına geçtim. Derin bir nefes aldım. Aklımdan geçen şarkıyı çalmaya başladım. Şarkının adı Deep End. Söyleyen kişi ise Stray Kids isimli bir müzik grubuna bağlı olan Felix'ti. Bu şarkının sözleri ise anlamlıydı ama sesim güzel olmadığı için söylemiyordum. Çalması daha kolayıma geliyordu. Koskoca odada sadece yere serilen gri renkli bir halı ve piyano vardı. Kulağıma ilk kez Öykü'nün şarkı söylemesi gelmişti. Sesi çok rahatlatıcıydı. Omzumun üzerinden ona baktığımda ise bağdaş yapmış bir şekilde gözleri kapalıydı. Sağa sola sallanarak şarkıyı mırıldanıyordu. Huzur verici sesi belki de diğer tüm şarkılardan daha da kutsal gelmişti kulaklarıma. Sürekli onu dinleyebilirdim.
Öykü'yü ilk tanıdığımda onun hakkında edebileceğim bir sürü hakaret içerikli cümle varken şimdi hiçbirinden eser yoktu. Kendimi sürekli ona daha da çok aşık olurken buluyordum. Başta kabullenmesem de bu kızı seviyorum. Sanki hep sevmiştim. Bunu daha da iyi anlıyordum.
Şarkıyı tamamladığımda arkamı döndüm. Bir alkış bekliyordum. Beni karşılayan manzara ise kıçını devirmiş bir şekilde yerde yatan Öykü'ydü. Haline gülümseyip yanına gittim. Yine onu yatağa kadar taşımaktan başka bir şey gelmeyecek gibiydi elimden. Bir kolumu ensesinden, bir kolumu da dizlerinin altından geçirip onu yerden kaldırdım. Onunla koşuştururken gördüğüm odasına götürmek için yola koyuldum. Ellerini omzuma atıp kendini daha da bana yaklaştırdı. Bu haline yine tebessüm ettim.
Odasındaki bembeyaz yorganı güçbela uzun uğraşların ardından kenara çekip onu yatağa bıraktım. Üzerini güzelce örttüm. İçimdeki sese kulak verip mis gibi kokan saçlarının arasına bir öpücük bıraktım. Odasına bir bakış atmadan da duramadım. Çok sadeydi. Beyaz mobilyalar ve üzerinde sadece bilgisayar bulunan gri renkli çalışma masası vardı. Duvarda asılı duran sarmaşık bitkiler ise odaya tek renk katan şeylerdi. Boydan boya camlara baktığımda ise siyah renkli perdeyi de çektim. İkimizinde sabah erken kalkma derdi yoktu. Daha fazla vakit geçmeden yola koyulsam iyi olacaktı. Odadan çıkmak için kapıya yönelecektim ki Öykü elimi tuttu. Gözleri kapalı bir şekildeydi.
"Lütfen beni bırakma."
Akan sular durdu o an. Bu kadar sarhoşken net tek bir isteğini geri çeviremezdim. Çift kişilik yatağının diğer tarafına geçip yorganı araladı. Pek emin olamadım ama onun yanında uyumakta hayal gibi bir şeydi benim için. Benim için açtığı yere geçip sanki dünyadan kaybolmak ister gibi kollarımın arasına girdi. Minik olan Öykü daha da minicik olmuştu. Onu izlemek istiyordum ama uyku da beni kendine çekiyordu. Hayatımda ilk kez uykudan nefret etmiştim.