-42-

351 39 6
                                    

Bazı şeyler sıçıp batırma konusunda üstüme tanımazdım. Bu olayda son zamanlarda master yaptığımı varsayardım ancak son olaylar ve öğrendiğim her bir gerçeğin ardından aslında çocukluğumdan beridir devam eden bir durum olduğunu fark ettim. 

O günden sonra okula gidemedim. Açıkçası gitmek istememiştim. Anneme ağrılarım olduğunu söylemiş ve onun okuldan adıma izin almasını sağlamıştım. Hoş, bu sene sürekli evde yatarak okulu bitirecek gibiydim. Haftanın kalanında okula gidip insan yüzü dahi görmek istemiyordum. 

Öykü'ye ve diğerlerine takındığın o lanet maske yüzümden düşmüyordu. Artık sürekli insanları tersler durumdaydım. Aramalarına geri dönmüyor mesajlarına dahi cevap vermiyordum. Gittikçe soyutlandığım bu iç dünyamda gitgide yalnızlığı tadıyordum. 

Evin dört duvarı sık sık beni rahatsız ediyor arada nefes almamı engelliyor gibi hissediyordum. Gizem'in barında birkaç gün sabahlamıştım. Sabahladığım günler eve gelip bir şeyler atıştırıp tekrardan kendimi dışarı atıyordum. Bazen delilercesine içip sahile iniyordum. Aldığım temiz hava çok geçmeden kafamı ayıltıyordu ve çöken yorgunlukla savsak adımlarımla eve gidip uyuyordum. 

Haftayı bitirmiş ve sessizliğin hakim olduğu evimde mutfakta sigara kahve keyfi yapıyordum. Son zamanlarda sosyal medya bataklığından her ne kadar çok kendimi çıkarmış olduğumu varsaysam da arada kimin ne yaptığını merak ediyordum. 

Öykü'nün attığı hikayeyi gördüğümde elimin titrediğini fark ettim. Onunla hala takipleşiyorduk. Attığı hikaye sınıfında kesilen pastadan ibaretti. Ancak benim dikkatimi asıl çeken pastanın üzerindeki yazıydı. 

"Doğum günün kutlu olsun prenses."

Hemen hızla takvime girdim. Hatırlatmalar sekmesinde ise gördüğüm yazı içi paramparça etmişti. 

"Sevgilimin doğum günü."

Öykü'nün doğum gününü arkadaş ortamında kurduğumuz sohbet esnasında öğrenmiştim. O sohbetin ardından başta Öykü'nün doğum günü diye kaydetmiştim. Fakat ilişkimiz başladığında ise adının yerini sevgilim kelimesi almıştı. 

Telefonu kapatıp beyaz mutfak masasının üzerine bıraktım. İçtiğim sigara söndüğünde ardına bir tane daha yaktım. Başımı arkamdaki soğuk fayansa dayadım. Gözlerimi kapattım. 

Onu deli gibi özlüyordum. Anılardan ibaret değildi bu özlemim. Onun sesini, gülüşünü, sarılışını hatta bedenime olan her dokunuşunu özlüyordum. Bahsettiğim bu maske ile bunu her ne kadar çok gizlemeye çalışsam da ardından gelen uyku kaçıran ve huzursuz geceler her gece yakama yapışıyordu. Okuldan uzaklaşmamın en büyük sebebi ona olan düşman tutumumdu. Benden nefret etmesini istiyordum. Ancak her göz göze geldiğimizde o özlemini görüyordum. Sanırım o da bende onu görüyordu. 

Yanına gidip sarılmak istiyordum. Sarılsam sanki içimdeki tüm yangınlar sönecek sonunda rahat bir nefes alacaktım. Ama emin olduğum bir konu varsa o da şuydu. Ona sarılırsam ondan daha kopamazdım. Onun benden nefret etmesini sağlayamazdım. 

Kapımın zili çaldığında yerimde hopladım. Daldığım düşünce bulutu dağıldı ve sigaramı söndürdüm acele ile. Zaten dibine de gelmişti. Üzerime attığım mavi battaniyeye sarılarak kapıya gittim. Kapının deliğinden kimin geldiğini merak ettiğimde ise koskoca bir nah hareketi görmüştüm.

Kapıyı açtığımda Gizem hala el hareketi çekiyordu. Ben içeri geçmesi için izin vermeden kendisi beni kenara itip salona doğru yol aldı.

"İçeri geçsene kapıda kalma."

İçimden bu kelimeleri geçirirken ben de onun peşinden salona gittim. Tekli koltuğa oturdum ve üzerimdeki battaniyeye daha da sarındım. Dünyadan yok olmak ister gibiydim. Kendisi ise koltuğa rahatça uzanmış beni süzüyordu. 

"Ne işin var burada? Senin partide olman gerekmiyor muydu?"

Elinde tuttuğu telefonun kenarıyla oynuyordu. Ayrıca kısık gözleri ile beni de süzüyordu. Hareketlerimden anlam çıkarmak ister gibiydi.

"Ne partisi?"

Yaslandığı yastığı tutup bana fırlattı. Öküz karı öyle hızlı fırlatmıştı ki kafamdaki yarama gelmişti ve daha yeni yeni geçen sızlaması yine kendini günyüzüne çıkarmıştı. Zaten Çilem o okul gününde yaralarımı tekrardan bellemişti. Kafamdaki yarayı tutup acı ile inlerken kendisi dik oturdu. 

"Denyo ben seni tanıyorum. Öykü'yü özlüyorsun. Ne diye duruyorsun, katılsana partiye."

Onunla barışmam için güzel bir fırsat olabilirdi ama ben gidipte onun karşısına çıkamazdım. Yapamazdım. 

"Beni davet etmediler ki."

Gizem'e konuşmaya başlamadan önce verdiğim yastığı bana tekrardan fırlattı.

 "Davet mi bekliyorsunuz bir de hanımefendi?"

Gözlerimi devirdim. Her şeye bir lafı vardı. Benden tek kelime dahi çıkmayınca kendisi gülmeye başladı. İğrenerek baktım. Açıkçası aniden neye güldüğünü de merak etmedim değil.

"Ne gülüyorsun?"

Benim bu sözümün ardından kahkaha atmaya başladı. Bir eli karnında diğer eli ile koltuğu yumrukluyordu. Sinirim ise hafiften bozuluyordu.

"Sadece... Sadece aklıma bir şey geldi de ona gülüyorum."

Derin nefes alıp oturuşunu düzeltti ve gözünden akan yaşları sildi.

"Bu hafta gelmiştin ya bara, o kadar komik bir şey olmuştu ki. Aklıma geldikçe gülüyorum."

"Neye güldüğünü söyle ben de güleyim."

Gizem öksürmüş ve tekrardan derin nefes almıştı.

"Bardayken o kadar sarhoştun ki midem bulanıyor diye yanımdan kalktın ve tuvalete gittin. Tuvalete gittiğinde beni aradın. Ben de bir şey oldu sandım ve telefonu açtım. Sonra ağlaya ağlaya Öykü seni çok özledim tekrar barışalım falan diye zırladın."

Kendisi cümleyi bitirdiğinde gülmeden edemedi. Ama bu konuda ben ona eşlik edemiyordum. Edemiyordum çünkü açıkçası bu benim en acınası halimden biriydi. 

"Ben bunda komik bir şey göremedim kanka?"

Gizem sesini aniden ciddileştirdi. Bu kızın bu belirsiz modları beni korkutuyordu. Aniden bir gün beni kahkahalar eşliğinde öldüreceğinden korkuyordum. Psikopat bir arkadaşım vardı...

"Ben de başta gülmüyordum. Hatta üzülüyordum ama şimdi komiğime geliyor."

Battaniyeye sarılarak durduğum için afaganlar basmaya başlamıştı. Battaniyeyi kenara bıraktım.

"Neden?"

Gizem cebinden anahtar çıkardı. işaret parmağına geçirdiği halka ile çevirmeye başladı. Bu anahtar dağ evinin anahtarıydı. Hatırlıyorum çünkü en son çok güzel anılar yaşamıştım orada. Her ne kadar çok gece ormanın dibinde sabahlamak nasip olmuş olsa da...

"Bunca yıllık arkadaşınım ve tanıyorum seni, şu an hala onu özlüyorsun. İnadın sana bir şey kazandırmayacak. Hala fırsatın varken bu durumu düzelt derim. Ne sen ne de o acı çekmeyi hak etmiyorsunuz."

Anahtarı alıp kucağıma fırlattı. Üzerine giydiği hırkayı düzeltip ellerini pantolonun cebine soktu. 

"Bana müsaade."

Daha dediği şeyi kendime bile itiraf edememişken olaylardan bir haber yaşayan arkadaşımdan duymak tuhaf hissettirmişti. Anahtara bakınırken kapının açılıp kapanma sesini duydum. 

Gizem bombayı salıp gitmişti. Elimde duran anahtarlık ile bakışma dolu dakikalar beni bekliyordu. 

Piyano (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin