Takvime girip bugünün tarihine baktım. Kasım'ın 27'siydi. Hayatımda her şey aynı gidiyordu. Kuru tost ekmeğinden yapılmış kaşarlı tost ve şeftalili meyve suyu hala favorimdi. Alp ve Çilem ile sürekli eğlenmeye de devam ediyorduk. Okulda birbirimize sataşıp sıkıcı olan günlerimizi eğlendirmeye çalışıyorduk. Annem ve babam iş seyahatinden dönmüştü ama fazla kalmadan rotalarını bu sefer Avrupa'ya çevirmişlerdi. Bir haftadır yine evde tektim. Bu sefer de öyle kolay kolay gelmeyecek gibiydiler. Okula giderken hala aynı yoldan gidiyordum. Aynı şeyleri yiyor ve aynı şeyleri tekrar ve tekrar denkleştirerek giyiyordum. Hala okulda çoğu dersimi uyuyarak geçiriyordum. Her şey aynıydı. Senelerdir kullandığım süper gücüm olan sınava bir hafta kala defter tamamlama işi ise yine beni yüz üstü bırakmamıştı ve ilk sınavlarda paçamı kurtarmıştı. Değişen tek şey, artık hırkalarım veya sweatlerim bile beni sıcak tutmuyordu bu yüzden kalın kışlık montları giyiyordum. Havalar da değişmişti, sene başından bu yana düşen sıcaklık peşinde yağmur ve arada sulu kar getirmişti. Bir de değişen bir diğer şey ise Öykü'ydü. O yaptığım son şeyden sonra suskunluğa büründü. Bana sataşmıyordu. Arkadaşları laf attığında onları susturuyordu. Benimle aynı ortamlara gelmiyordu. Git gide çöktüğünü hepimiz görüyorduk. Başta çıkan dedikodular zamanla kendini unutturmuştu. Çoğu insana göre her ne kadar onun bu halinin nedeni bir gizem olarak kalsa da benim için bilinen bir gerçekti. Sınıfta arada sataşan birkaç çocuk çıkmıştı. Ama Öykü benim adımın geçtiği herhangi bir muhabbette ortadan kayboluyordu. Cidden benden nefret ediyordu. Hoş ben de onun yerinde olsaydım kendimi kaç farklı şekilde öldürmeye çalışsam diye düşünürdüm. Sataşmalarımız yerini büyük bir sessizliğe, içimde ise büyük bir boşluğa sebep oluyordu. Bir de arada kalbime saplanan bir acıya... İnsanları ömrüm boyunca kırmamaya çalışan ben şu anda vicdan azabından kendime acı çektirmeye yelteniyordum. Belki de birinin ışığını söndürdüğüm ve acı gerçeklerle yapayalnız bıraktığım içindi bu hallerim. Yalan değil bana sataşmalarını özlemiştim. Onun her bir bakışı acaba bir şey diyecek mi diye bekleyen umutlarımı filizler halde olmuştu. Son haftalarda onunla konuşmak istiyordum. Motorumu sürerek okula doğru giderken bu düşünceler bugün daha da sarmıştı etrafımı. Sabahları onu birkaç kere atölyede yakalamıştım. Okula doğru yanaştığımda güvenlik kapısına doğru gidip motorumu oraya bıraktım. Çantamdaki kilitleri çıkarıp kilitledim. Dersin başlamasına yarım saat vardı. Genelde o bu saatlerde gelirdi. Mesajlaşma ekranına gelip Öykü'ye mesaj attım ama engelini görmem ile kaldırmış ve tekrardan mesaj atmıştım.
"Müsaitsen atölyeye gelir misin? Orada seni bekliyor olacağım."
Mesajımı aniden görmüştü. Bu durum beni mutlu etmişti. Bugün onunla ne konuşacağımı bilmiyordum. Tamamen olayların akışına, seyrine göre davranacaktım. Özellikle onu kırmamaya çalışacaktım. Kırmama olayı sadece Öykü'ye özel miydi diye sorulursa da, hayır. Sadece vicdanımı rahatlatmak istiyordum. Yollarını aklıma kazıdığım atölyeye gidip kapısını açtım ve içeri geçtim. Yine havasızdı ama bugün tolere edebilirdim. Boş bir sıraya geçtim ve oturdum. Ancak içimde kıpır kıpır oynaşan bir şeyler vardı. Dizlerim titriyordu. Göğsüm ise hafiften sıkışıyordu. Ellerim ise sanki yeni yıkamışım gibi sırılsıklamdı terden. Ders başlayana kadar onu bekleyecektim. Eğer gelmez ise de her şeyi akışına bırakacaktım. En son onunla burada denkleştiğimizde odaya benim girmemle kaçmıştı. Sanki çok gizemli bir şey yapıyor gibi bir defterin içine bir şeyler yazıyor ya da çiziyordu. Ben içeri girdiğimde ise hepsini toparlayıp bana bir selam verme fırsatı dahi vermeden kaçmıştı. Kulağıma gelen kapının cızırtısı ile gözlerimi ürkekçe oraya çevirdim. Gelmişti. Bir şey demedi. Selam veya günaydın demek istiyordum ama kelimeler boğazımda düğümlenmişti. O da her zamanki gibi en uzak sıraya geçip oturmuştu. Benimle göz göze gelmiyordu. Oturduğu sıradaki kalemi parmaklarına alıp çevirmeye başladı. Belki de çoğu şarkıdan veya müzikten daha fazla huzur verici olan sesi ilişti kulaklarıma.