Kapımın sesli bir şekilde kapanması ve Çilem'in içerden bağırış çağırış seslerini duymam beni tedirgin etmişti. Her ne kadar çok Çilem arkadaşım olsa da onun yanına gidip ne olduğunu öğrenebilirdim ama şu anlık bunu yapmak istemiyordum. Bu yüzden oturduğum yerden hızla kalktım. Ayça'nın ardımdan nereye gittiğimi soran sorularını pas geçip kapının dibindeki portmantodan ceketimi aldım. Öykü'nün peşine takıldım. Üzerimdeki paspal halime aldırış etmedim. Kareli kırmızı pijamalarımı ve üzerimdeki siyah sweatime uyan deri ceketimi alıp ayakkabılarımı giydim. Ne olur ne olmazda cüzdanımla motorumun anahtarını da aldım. Telefonum zaten asla cebimden çıkmıyordu.
Koşa koşa merdivenleri indim. Binanın dışına çıktığımda yüzüme çarpan soğuk havaya aldırış etmedim ama soğuk tüm bedenimin titremesine de neden oluyordu. Sağıma soluma bakındım. Öykü'yü ağlayarak sol tarafa doğru gittiğini gördüğüm de ise içime bir öküz oturmuştu. Bu kızın bu üzgün halleri beni üzüyordu.
Peşinden koşup omzuna dokundum. Ona yetiştiğimde ise kolundan tuttum ve onu kendime çekip sarıldım.
"Bırak beni."
Sarıldım dediğime bakmayın beni kendinden uzaklaştırıyordu. Göğsüme küçük ellerini yumruk yapıp vuruyordu. Bir yönden de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Tabi çok geçmeden pes ettiğinde ise ona sarılmıştım. Saat kaçtı bilmiyordum ama o an benim için zaman durmuştu. Kollarımın arasında ne yaşadığını bilmediğim bir kız vardı. Tüm gün morali bozuktu. Aslında onun morali uzun zamandır bozuktu. Nedenini soracaktım ama vakti gelince. Sakin sakin nefes almaya başladığında benden uzaklaştı. Dalgınlığı nedeniyle üzerinde peçete aradı. Bulamayınca ona üzerimdeki sweati gösterdim. Sağ kolumun ucundan bilek kısmını daha da günyüzüne çıkarıp yüzünü sildim.
"Bu saatte otobüs bulamazsın istersen seni evine bırakayım."
Dediğime sadece başını sallamıştı. Binanın otoparkına girip motoruma bindik. O ellerini belime sardı. Başını ise sırtıma yasladı. Ben de dikkatli bir şekilde evine doğru motoru sürmeye başladım. Kasksız olmamız büyük bir eksiydi.
Evine vardığımızda ilk önce o indi motordan. Sonra ben de indim. Yüzü ve burnu kızarmıştı. Parkta gördüğüm tatlı kız çocukları gibiydi. Kırılgan ve tatlı. Motordan anahtarı çıkarmamıştım bunu fark eden Öykü ilk kez konuştu.
"Neden çıkarmıyorsun anahtarı?"
Yola baktım. Tepedeki ay ise bana çoktan saatin gece yarısı olduğunu belli eder gibiydi. Yarın okula gitmeyecektim. Bu sorun değildi ama evine gitmekte istemiyor değildim.
"Eve geçeceğim."
Hemen yüzü düştü. Ayakkabısının ucu ile yerdeki küçük taşları vura vura sağa sola salındı.
"Bu kadar bıraktın. Bari bir şeyler içmek için içeri gelsen."
Bu utangaç halini gördüğümde ise bana bakmasını sağladım. Ellerimi yanaklarına koyup bana bakmasını sağladım.
"Şeftalili meyve suyun var mı?"
Ellerimi ondan çekmemiştim ve yanaklarını sıkıyordum. Fazlasıyla tatlıydı. Bana sadece başını sallayarak cevabını vermişti.
"O zaman ben meyve suyumu içerken sen de bana ne olduğunu anlatacaksın."
Yine başını salladığında ise ellerimi yanaklarından çektim ve ona gülerek baktım. O da sanırım utanmış olacak ki hemencecik başını eğip yola koyuldu. Ben de onu takip ettim.
İçeriye geçtiğimizde annesi veya babası ile karşılaşmayı planlıyordum. Fakat kapıyı açarken rahat olmamı çünkü onların yazlıktaki tadilata gittiğini söylediler. Yeni sezona hazırlık yapıyorlarmış. Ben de evimdeymişim gibi içeri geçip ceketimi çıkardım. Motorun üzerinde donduğum için, teşekkürler ince pijamalarım, kendimi yanan şöminenin önündeki mindere bıraktım. Sigara içmek istiyordum ama yabancı birinin evinde nerede içilir nerede içilmez bilmediğimden paketimi çıkarmamıştım. Öykü'nün gelmesini bekliyordum. Odaya girdiğinde ise elindeki meyvesuyu kutusunu ve viskiyi görmem ile ağzım on karış açılmıştı. sarhoş olacaktı ve ben onunla ilgilenmek zorunda kalacaktım. Aslında kapıyı çekipte gidebilirdim ama bugün onun yanında olmak istiyordum.