Bir günü daha beraber kapatacak gibiydik. Öykü dediklerimi yapmıştı. Sürekli durum kontrolü yapıyordum. Her seferinde iyi olduğunu söylüyordu. İyi olması beni mutlu ediyordu. Sakin geçen bir günün ardından kendimizi salondaki koltuğa atmış televizyonun karşısında film izleyerek vakit öldürüyorduk.
Açıkçası film pekte umrumda değildi. Fakat Öykü çok dikkatli izliyor arada yorum yapıyordu. Ben de izliyormuş gibi görünmek için dediklerine karşılık veriyordum. Verdiğim cevaplar her ne kadar arada tutarsız olsa da Öykü pek bozuntuya vermiyordu.
Koltukta uzanıyorduk. Başını göğsüme koymuş o ekrana bakıyordu ben de arada onun gibi ekrana bakıyordum. Çoğunlukla saçını okşayıp yandan onu kesiyordum. Elimde değildi her bir zerrem ona çekiliyordu. Film bittiğinde Öykü kalktı ve gerindi. Ben de saatlerdir hareketsiz kaldığım için doğrulup bedenimi esnettim.
"Nasıldı film?"
Ben esnerken sorduğu için sesim boğuk çıktı.
"İyiydi."
Kollarını savurdu. Derin nefes aldı.
"Farkındaysan dünyanın en kötü filmini açtım. Neden yalan söylüyorsun iyiydi diye ?"
Yakalandım.
"Ama yanımda sen varken karşıma sanat eseri bile getirseler yine gözlerimi senden alamam ben ne yapayım? Bu kadar güzel olmasaydın sen de ?"
Şakasına omzuma vurdu.
"Peki senin her seferinde beni kendine aşık edişine ne demeli?"
Bana gitgide yaklaşıyordu. Sesi de yaklaştıkça kısılıyordu. Aramızda bir nefeslik boşluk kaldığında ona yanıt verdim.
"Bilmem ne demeli?"
Uzaklaşıp bir şarkı açtı. Fazlasıyla yavaş ama kendini dinlettiren şarkı şu anı fazlasıyla mükemmel kılıyordu. Ben de koltukta oturur pozisyonu aldım. Öykü'ye döndüm. O da yine yakınlığımızı sağladı.
"Seni seviyorum sevgilim."
Elimi saçına attım. Gözlerinin bakış açısını kapatan birkaç tutamı kulağının arkasına yerleştirdim. Gözlerimi onun gözlerine kenetledim.
"Ben de seni seviyorum aşk."
Gözleri dudaklarıma kaydı. Adım atacak gibiydi ama bir o kadar da çekiniyor gibiydi. Nefesleri hızlandı. Aniden yanımdan kalkar oldu. Bileğinden tutup onu kendime çektim. Çektiğim gibi tökezledi. Düşer gibi oldu. Bu sefer onu belinden tuttum ve kucağıma oturttum. Elleri boynuma dolandı. Ben de tişörtünü hafiften kaldırıp bel oyuntusuna koydum. Sağ elinin başparmağı dudağımı okşadığında gözlerim istemsizce kapandı.
"Seni deli gibi arzuluyorum biliyor musun?"
Parmağıyla dudağımı okşadığında kalbimin atışı her saniye daha da artıyordu. Bedenim, beynim, ruhum her şeyim kitlenmişti. Ağzımı dahi açamıyordum. Sessizliğin ardından kendisi devam etti konuşmaya.
"Tenim tenine değdiğinde her seferinde daha fazlasını istiyorum."
Gözlerimi açtığımda göz göze geldik. Ellerimle belini okşadım ve onu daha da kendime çektim. Ciğerlerimiz sanki havasızlık yaşıyordu. Nefeslerimiz derinleşiyordu. Kalplerimiz kafesi kıracak kadar güçlü atıyordu.
"Öykü Ateş tüm benliğimle sana aitim."
Dediğim şey ile dudaklarıma kapanması fazla zamanımızı almamıştı. Evet onu her fırsatta öpüyordum ama bu sefer ikimizin de aklı arzularımız tarafından ele geçirilmişti. Öpüşmemiz gittikçe derinlik kazanıyordu. Tişörtünün içinden, sırtından tutunarak daha çok kendime çektim. Sanki aramızda boşluk varmış gibi. O da ellerinden birini ensemdeki saçlarıma daldırdı. Parmak uçlarımla sırtını okşadığımda içine herhangi bir şey giymemiş olması beni mutlu etmişti. Titrek bir nefes aldı dudaklarım arasında ve devam ettik. Kucağımda gitgel yapmaya başladığında aslında geri dönüşü olmayan bir yola girdiğimizi anlamıştım. Tüm gücüyle beni kendine bastırıyordu. Ben de onun tarafından eziliyordum. Dudaklarından kendimi güç bela çekmemin ardından boynuna öpücükleri kondurdum. Öykü de başını arkaya atıp bana daha çok yer açmıştı.