-20-

805 57 22
                                    

Günün yorgunluğunu televizyonun karşısında akşam keyif kahvemi içerken çıkarıyordum. Ekranda dönen kişiler, sohbetler ve diğer şeyler umurumda değildi. Çünkü aklımın içindekiler fazlasıyla sesliydi ve ekrandaki insanların dediklerinden daha netti. Ne dönüyordu içimde bilmiyordum ama bir parçam Öykü'ye üzülürken bir parçam yine bu işin altından bir şekilde Öykü'nün çıkacağını söylüyordu. 

Yakın arkadaşlar birbirine kazık atar mıydı? Tabii ki de atardı. Dönemimizde ailesinden bile kazık yiyen insanlar varken bu ihtimali düşünmek bile dalga konusuydu.  Bu nedenle kazık atanın Kaan olma ihtimali çok yüksekti.

Ne yapmam lazım? Bugün öğrendiğim şeyi Öykü'ye anlatmayacaktım. Onun çevirdiği bir iş ise ben onun dünyasında bir çark olmayacaktım. Kaan... Kaan ile oturup bunu konuşmam lazımdı ama bunu şu an yapamazdım. Aklımda söylemem gereken şeyleri düşünmem ve sıraya koymam lazımdı. Spontane gelişemeyecek kadar tuhaf bir durumdaydım. 

Kapı zilimin ısrarla çalınması keyfimi kaçırmıştı. Üzerime ne ara attığımı bilmediğim battaniyeyi kenara attım ve televizyonun sesini kıstım. Elimdeki kahve kupasını da önümdeki alçak sehpaya bıraktım. Korkak ama bir o kadar da meraklı adımlarımı kapıya yönlendirdim. Çalan zil sesi ile bu sefer bina içinden çaldığını anlamam uzun sürmedi. Kapının gözetleme deliğinden dışarıya baktığımda gerginlikten yanaklarım alev almaya başladı. Kapıyı açıp kenara çekildim.

"Selam Alya."

"Selam."

Ev onun eviymiş gibi içeri giren Kaan'ı gözlerimle takip ettim. Sanki evime daha önce gelmiş gibiydi. Direkt salona geçti. Salonda kendine en uygun gördüğü yere geçip ellerini önünde birleştirdi. Ben de daha soğumamış olan köşeme geçtim. Ona baktım. Sehpada duran kahve dolu bardağı görmesi ile aklıma ona da ikram etmek geçmiş olsa bile yapamayacak kadar yorgundum.

"Keyfini bozdum sanırım kusura bakma."

Sesindeki alaycı ton onu duvara vura vura bayıltmam için işaret miydi?

"Hangi rüzgar seni buralara attı Kaan Efendi?"

Saçını yana atıp sinirle güldü. Bu dediğim sinirine gitmişti sanırım.

"Ah Alya... Bu kadar çabuk haberin sana gelmesini planlamıyordum."

Siktir, tüm bu işin arkasında onun olduğunu biliyor olduğumu öğrendi.

"Asıl sen çok tehlikeli biriymişsin de hiçbirimizin haberi yokmuş be Kaan."

Kaan bu sefer çenesini sıktı. Birkaç dakika sustu. Konuşmasına devam etti.

"Seninle emin ol çok fena oynayasım var."

Ayaklanıp onun yanına gittim. Saçını biraz sevdim. Şaşırmış olacaktı ki gözlerini sadece bana kitlemişti ve yaptığım şeyi anlamaya çalışıyor gibiydi. Tanrım, sevdikten sonra elimi her türlü kimyasal ile dezenfekte etmem lazımdı. Saçını sevdikten sonra saçının önünü tutup arkaya çektim. Ağzından birkaç inilti çıktığında kasılan çeneme rağmen konuşmaya çalıştım.

"Beni kendi oyunlarına alet etme Kaan. Bu işin arkasında sen mi varsın başkası mı var bana sadece bunu söyle."

Kaan elini elimin üzerine koyup elimi çekmeye çalıştı. Bırakmayacağımı anladığında ise pes etti. Ben de saçını çekip arkaya doğru kafasını yatırdım ve üzerine doğru eğildim. Gözlerimizi kenetledim. Fakat onun gözleri çoktan yaşarmaya başlamıştı.

"Benim evimdesin. Zayıf ve çelimsizsin. Paranın güç olduğunu sanan bir piçsin. Seni şu an bayıltana kadar dövüp köşedeki çöp kenarına atabilirim."

Elimi çektiğimde ise parmaklarımın arasında duran birkaç tel saçını kenara savurdum o da ellerini saçlarına atıp saç derisini ovuşturdu. Nefret ve kin içimde dörtnala koşan at gibiydi. Nefeslerim gitgide sıklaşıyordu. Bunu kontrol altına almak istesem de başarısız oluyordum sürekli.

"Alya Barut bana karşı bu kadar sinirli olduğunu bilmiyordum."

O koltukta oturup kötü karakter misali gülmeye daha doğrusu kahkaha atmaya başladı ben de ayakta durup kollarımı önümde birleştirdim. Tekrardan ona başından beri cevabını alamadığım soruyu sordum.

"Bana hala neden gelmediğini söylemedin Kaan."

Ayaklanıp önüme geldi. Sanki birkaç dakika önce saçını bırakmam için yalvaran kişi değilmiş gibi o sinir bozucu ifadesi ve ses tonunu takındı.

"Gerçekleri öğrenmek istiyorsan sana bir teklifim var."

Gözlerimi devirip dilimle dudaklarımı ıslattım. Ellerimi saçlarımın arasına sokup ovuşturdum. Sakin ol Alya. Onun için suç işlemeye gerek yok. Sakin ol...

"Beni bu boktan işin içine sokma."

Başını yana yatırdı.

"Belki de çoktan içine girmişsindir de haberin yoktur."

Elimi yumruk yapıp sıktım. Tüm bedenim şu an onun ölüsünü çıkarmak için yanıp tutuşuyordu. Alıp verdiğim her nefes sanki alevden ibaretti.

"Akşam saat 8'de şehir çıkışındaki ormanda motor yarışı yapalım. Sadece ikimiz olacağız yarışta. Evet dersen herkes oraya akın edecek ve bizi seyredecek. Öyküler de dahil."

"Kazanırsam?"

Ellerini eşofmanının cebine koyup kapıya doğru ilerledi. Kapıya sırtını verip yaslandı. 

"Sana her şeyi anlatacağım. Kaybedersen de bilmemeye devam edeceksin."

Beynim sanki bu teklifi bekliyormuş gibi hemen önüme tokalaşmak için uzattığı elini tuttum. Ayakkabılarını ayağına hemencecik geçirip başını sallayıp çıktı. 

Belki de en azından bir kere bile olsa onların işinde bir çark olabilirdim. Bu yarışı kazanacak ve her şeyi öğrenecektim. 

Piyano (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin