Başımda keskin bir acıyla uyandım. Gözlerimi zar zor aralamıştım ve boğazımdaki susuzluk yerini büyük bir kuruluğa bırakmıştı. Neredeydim ben? En son ne yaşandı? Burası benim evim değil. Burası bir ev değil. Aklıma gelenler ile hayal olmasını diledim.
Fakat ne yazık ki hayal olamayacak kadar gerçekti. Geçmişin kiniyle beslenen bir kadının saldırısına uğradım.
Etrafıma göz gezdirdim. Yalnızdım. Koskoca odada bir sedyede arkası açık bir önlük ile yatıyordum. Kolumdaki serumlar, göğüs bölgemden dışarıya fışkıran kablolar, kalbimin ritmini ölçen o cihaz ve daha adını duymadığım bir sürü cihaz vardı.
İlk kez yatmıyordum hastanede. Daha öncesinde kazadan sonra da uzun bir süre yatmak zorunda kalmıştım. Ancak o zamanlar çocuktum ve olayları silik silik hatırlıyordum.
Kadının dedikleri aklımda canlandı... Kanım dondu. Ailemi ölüme götüren ben olmuştum. Evlatlıktım. Gözlerimden akan yaşları durdurmak istedim. Tüm çabalarım boşa çıktı. Bu gerçekleri öğrenmem illa ölümden mi dönmem lazımdı? Uzun zamandır gördüğüm o kabuslar aslında anılarım mıydı? Ancak ben öyle anıları hatırlamıyordum.
Odamın kapısı yavaşça açıldı. Annemi daha doğrusu bana annelik yapan kadın içeriye girdi. Dalgındı, iş gezisini benim yüzümden bölmüştü. Bana baktığında uyanık olmamı beklemiyormuş gibi heyecanla dibimde bitti. Bacaklarımı kenara çekip onun oturması için yer açtım. Sakince geldi oturdu. Fazlasıyla da yorgundu bunu ben değil gözleri söylüyordu. Elimi tuttu. Öptü. Ağlamaya başladı.
"Özür dilerim."
Bir şey diyemedim. Ancak kendisi fazla dolu gibiydi. Yıllardır aynı sırrı taşımak kolay değildir bence. Sır yüzünden de bir sürü yalan söylenmişti.
"O kaza günü senin durumun çok kritikti. Annen ve babanın ölmüş olması her ne kadar çok canımı yaksa da senin ölümünü yediremezdim yiğenim."
Normalde bana gözlerimin içine bakarak güzel kızım diye başımı okşayan kadının şimdi bana yiğenim demesi... Şaka gibi benim bir ailem yoktu. Kendisi göz göze gelmeye çekinir gibiydi o yüzden bakışlarını yerden alamıyordu.
"Ama sen ablam yani annen gibi veya baban gibi pes etmedin. Savaştın. Eşimle sen uyurken ne yapacağımızı, ailenin bu duruma nasıl geldiğini sana nasıl anlatacağımızı düşündük. Uyandığında doktor içerdeydi. Annem nerede diye sormuşsun. Ben içeri girdiğimde ise anne canım çok yanıyor demiş ve bana sarılıp ağlamıştın."
Kendisi hiçbir zaman annem olmamıştı. Ben teyzemde kalmışım bunca sene.
"O gece doğum yapamayacağımı öğrendim. Asla çocuk sahibi olamayacaktım. Ancak doktorun seni evlatlık edinme fikrini soktu aklıma."
Derin bir nefes aldı ve sol eliyle gözlerini sildi.
"Eşimle sürekli düşündük ne yapalım diye ama ablamın çocuğunu çalmışım gibi hissetmeye başladım. Ona değil bana anne dedin. Eşimle anlaştık ve belli bir olgunluğa ulaştığında sana anlatmaya karar verdik. Fakat bu kadar erken öğrenmeni istemedik."
Kaç yıl daha gizlenecekti bu benden acaba? Sormak istedim ama kuruluk yüzünden konuşamadım. Hemen bana suyu uzattı. Boğazımdan kaç gün sonra bir şey geçmişti bilmiyordum ama ilk yudum su kadar hiçbiri tatlı değildi.
"Neden bana söylemediniz?"
Kızarmış, yaşlı ve yorgun gözleri ile bana baktı.
"Çok küçüktün. Diğer çocuklardan kendini eksik hissetme istedik. Babanın sevgilisi Tuğçe ise peşine düşecek diye korktuk ve adını değiştirdik. Geçmişinden uzaklaştırdık. Her şeyi sıfırdan kurduk."
Yaptığı şey belki de en büyük iyiliklerden biriydi. Beni korumuştu. Bir annenin elinden gelen her şeyi yapmıştı. Ancak şu an içimde bir kara delik vardı. Tüm hislerimi sömürmüştü. Ne böylesine değerli hissetmemi sağlayan insanlar olduğu için sevinebiliyordum. Ne de ailemi ölüme sürüklediğim için üzülebiliyordum.
"Tuğçe'ye ne oldu?"
"Olaydan sonra kayboldu hala aranıyor."
Yani bu demekti ki hayati riskim vardı. Hatta çevrem de buna dahildi. Karnımdaki kesiğe topuklu ayakkabısını bastırabilecek kadar delirmiş bir kadın her şeyi yapardı.
Ne o ne de ben konuşuyordum. Kendisi hala gözlerini yerden alamamıştı. Elleriyle oynuyordu. Ancak kendisi cidden anneme benziyordu. Kendisinin hep anne yanını görmüştüm. Bu gördüğüm yanı açıkçası beni hep huzurlu ve güvende hissettirdi. Teyze ve yiğen olamamıştık. Bunca yıl bana bakan ve beni koruyan insanlara nankörlük edemezdim. Aramızın iyi olduğunu belli etmek için soru sordum.
"Babam nerede? İşleri yüzünden gelemedi mi?"
Baba kelimesi ağzımdan çıktığında keskin bir şekilde başını bana çevirdi. Gözlerini kırptı. Evlatlık olsam bile bu insanlar benim annem ve babamdı. Yüzünde tebessüm oluştu.
"Baban... Baban evde sana kıyafet almaya gitti."
"Peki doktor ne zamana taburcu olacağımı söyledi anne?"
Yüzündeki gülümseme arttı ve eliyle başımı okşadı. Alnımı öptü.
"Yarın iyi olursan ertesi gün çıkacağız kızım."
Onun gülümsemesi ile ben de güldüm. Aramıza yine bir sessizlik girdi ama bu sessizlik öncekiler gibi huzursuzluk vermiyordu. Vermiyordu çünkü her şeyi açığa kavuşturmuştuk.