-31-

651 48 11
                                    

Uyandığımda güneş yerini aya bırakmıştı. Bizimkiler bahçede gülüşüyordu ve yatakta tek başıma uyanmıştım. Tanrım o kadar çok sesli gülüyorlardı ki onların sesleri yüzünden uyanmıştım. Şansım olsaydı tüm geceyi uyuyarak geçirirdim. Üzerimdeki beyaz nevresimli yorganı kenara attım ve cam kenarına geçtim. Biraz gerinerek ve uzun süren esneme seansımın ardından sonunda kendimi bir nebze bile olsa dinç hissediyordum.

Aşağıdakilere baktığımda Ayça ve Öykü aralarında derinlemesine bir sohbet eder halleri vardı. Ayça ona bir şeyler anlatıyor Öykü de onun dediklerine sadece mimikleriyle cevap veriyordu. Arada da şaşırır gibi yapıyordu. Zamanında kanlı bıçaklı olan bu ikili sanırım aralarındaki buzları eritmişti. Hatta aynı battaniyeyi paylaşıyorlardı. Yan yatırılmış odun parçasının üzerinde dip dibe oturuyorlardı. Kesinlikle araları düzelmişti bana kalsa.

Çilem ve Gizem kenarda aldıkları sebzeleri közleme çalışıyorlardı. Barbeküyü kurmuş ikisi de ocağın başında bekliyordu. Gizem arada ateşi harlıyor, Çilem de ona yardım etmek amacıyla yanında boş beyaz bir tabak ile bekliyordu.

Bir de daha çiçekleri burnunda tüten çiftimiz Demet ve Alp vardı. Herkesten birkaç adım uzakta duruyorlardı. Alp kafasına taktığı kedi kulaklı bere ile istemsizce gülümsemişti. Yolda bu bere Demet'te vardı. Demet başta ilk tanıştığım kız değildi. O zamanlar sanki ilişki istemiyorum kafasındaydı ama şu anda Alp ile beraber yüzünde güller açıyordu. Bunu içten gülen yüzünden anlamam zamanımı almamıştı. Alp arada eliyle uzakları gösteriyordu ve bir şeyler anlatıyordu. Demet'te ona gülerek karşılık veriyordu. 

Burnuma gelen közlenmiş biber kokusu acıktığımı hissettirmişti. Uyumadan önce her ne kadar çok yemek istemiş olsam da yorgunluktan ve Öykü ile geçirdiğim anlar yüzünden unutuvermiştim. 

Onların yanına gitmek için merdivenleri yavaş yavaş indim. Salonda koltuğun kenarına bırakılan pikeyi omuzlarıma atıp dışarıya çıktım. Tertemiz havanın ciğerlerime doldurmasın izin verdim. Öykü ile göz göze geldiğimde ona gülümsedim. Titreyen bedenimi fark ettiğinde kolunu kaldırıp pikenin kalkmasını sağladı ben de yanına geçtim.

Gizem elindeki bira şişesini sallayıp bana döndü.

"Günaydınlar koruyucu."

Koruyucu? Dediği şeye anlam veremedim o yüzden yüzümü buruşturdum. Ayça ise eğilip bana baktı.

"Öykü gece onu nasıl koruduğunu anlattı da... Bakma ona sarhoş olmuş şimdiden."

Alp benim geldiğimi gördüğünde hemen sevdiğinin elini tutup yanımıza geldi. Karşımızda da olan oduna oturdu ve kenardaki pikeyi paylaştılar.

"O değil de Alp Bey siz ne ara oldunuz hızınıza yetişemiyoruz."

Dediğim şey ortamda kısa gülüşmelere sebep oldu. Demet Alp'in gözlerine bakarken gözlerindeki o parıltıyı gördüm. Acaba Öykü'ye ben de mi öyle bakıyordum.

"Alya Hanım o kadar çok yoğundunuz ki beni dinleyecek vakti bulamadınız farkındaysanız."

Son zamanlarda aklımda dönüp dolaşan veya her adımımı atmamı sağlayan Öykü olmuştu. Çevremi göremeyecek kadar körleşmiştim. Alp'e haklılık payı vermiyor değildim. Ancak olayları derinlemesine bilmiyor olduğu için böyle bir yorumu yapması normaldi.

"Aman efendim. Neticede sonuç olarak dünyalar tatlısı bir çiftimiz yok mu ortada? Var. Tamam o zaman gerisi boş."

Ayça dediği şey ile elindeki çay kupasını havaya kaldırdı. Ben de kenardaki kasadan bir bira alıp çakmağım ile açtım ve ben de şişeyi kaldırdım.

Piyano (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin