-44-

396 40 6
                                    

Bazen kendimi, kendime yeni bir şans verme konusunda zorluyordum. Hatta bazen değil sürekli bunu yapıyordum. 

Normalde kendimi her ne kadar çok Öykü'den uzak tutmaya çalışsam da aslında başından beri yaptığım bu şeyin ne kadar boş ve gereksiz olduğunu fark ediyordum. Aslında hep farkında olduğum bu durum daha yeni yeni aklıma dank ediyordu. Bir de hayatım açısından kabul etmem gereken durumlar eklenince işin içine bu durum daha da karmakarışık bir hal almıştı.

Açıkçası her zaman Öykü'ye bir adım atmak istedim. Fakat bu adımı asla kendi kendime atamadım. Sürekli biri tarafından zorla atıldım. İlk başta Çilem sayesindeydi. Bu sefer de Gizem sayesinde olmuştu. O deliye çok fazla şey borçluydum. Ailenin tek çocuğu olmamın verdiği yalnızlığı onunla örtbas edebiliyordum.

Dün anahtarı bana bıraktıktan sonra telefonuma ondan gelen bir mesaj ile şimdi değilse ne zaman diye sorguladım sürekli kendimi. Zaman su misali akıp giderken Öykü'nün doğum gününü ucu ucuna yetiştirebilmiştim.

Mesajın içeriği ise ayrı bir olaydı.

"Şimdi ya kıçını kaldırır sana yaptığım kıyakla durumu düzeltirsin ya da barda sarhoş haldeyken bana onu anlattığında seni döverim."

Mesajının sonunda koyduğu gülümseme emojisi altında bir sürü şeytanlık seziyordum. Gizem'in bu halleri beni tedirgin ediyordu.

Bu eve ilk geldiğimizde aslında ilişkimiz başladığından beri ona verilmeyi bekleyen kolyeyi vermiştim. Bembeyaz tenine yakışan ince zincir kolye güzelliğine güzellik katıyordu. Beraber bir şeyler atıştırmış ardından da sehpada geldiğimiz ilk andan beri açılmayı bekleyen yıllanmış şarabı açtım. 

İkimizde tek kelime dahi etmeden şöminenin başında durup şaraplarımızı yudumluyorduk. Öykü'nün eli arada kolyesine gidiyor parmaklarıyla oynayıp kısa bir süre göz atıyordu sonrasında ise tekrardan kolyeyi salıyordu. Aramızda tek kelime dahi geçmemesine rağmen kendimi gayet huzurlu hissediyordum. 

Bunca zaman ne yapmıştı, neler yaşamıştı, aklında neler vardı bunları merak ediyordum ancak soracak yüzü bulamıyordum kendimde. Basit bir özür dilemek istemesem de şu an sanırım bunu söylemek için uygun bir vakitti.

"Bu yaşananlar için özür dilerim."

Kadehinden yudum alırken göz göze geldik. Cümlemi duyduğu anda ister istemez kısa süreli bir öksürme krizine girdi.

"Sorun değil."

Hemen kestirip atmıştı. Sanırım konuşmak istemiyor sadece durup içkiyi bitirmek ve boş bir odaya çıkıp sızıp uyumak istiyordu. 

Sigara yakıp ona uzattım. Hayır der gibi başını salladığında onu daha da zorlamadım. İçkim ve sigaram ile keyif yapıyordum. Neredeyse şişe bitecekti ama ikimizde sarhoş değildik. Şahsen özellikle şu son günlerde fazlasıyla alkole direncim artmıştı. 

"Aslında yalan söyledim. Sorun. Hani derler ya herkesin hayatına birileri girip çıkar. Bunun sebebinin ne olduğunu anladım. Cidden her kişi hayatından çıkarken bir ders verip çıkıyor."

Sigaramı içerken onu sessizce dinledim. O yanan şöminenin ateşini seyrederken fazlasıyla düşünceli gibiydi. Bakışlarımı fark etmediği sürece onu izlemeye karar verdim. Sessizce.

"Açıkçası senden sevmeyi öğrendim. Asla bu ders bitmesin istedim. Fakat günü gelince biteceğinin farkındaydım. En azından bu kadar erken beklemiyordum."

Sigaram bittiğinde boş içki şişesinin içine attım. 

"Umarım sevilmeyi de öğretebilmişimdir."

Dediklerinin üstüne sadece bunu diyebilmiştim.

"Sevilmek... Orayı bilemiyorum. Ama bir şey daha öğrendiysem senden o da insanlara istedikleri kadar yardım edebildiğimdi. Mesela sen yardım etmeme izin vermedin. Ben de benden istediğini sana verdim. Sadece oturdum ve izledim."

"Sana o gün sevmiyorum demiştim. Seni sevmiyorum diyemedim. Çünkü yapamadım."

Gözlerini aniden bana çevirince uzun zamandır baktığımı fark etmiş midir diye tedirgin oldum. Telaşla gözlerimi ondan çektim. Az önce onun bakıştığı ateşe baktım.

"Ağzım ve kalbim ilk kez düşman kesildi. Ağzım sevmediğini söylemiş olsa da kalbim salak onu seviyorsun neden yalan söylüyorsun diye bağırıyordu."

Gözlerimin dolduğunu fark ettiğimde başımı kaldırıp tavana baktım. Gözlerimi yumdum.

"Sana deliler gibi ihtiyacım var Öykü. Ama sana gelipte nasıl yardım isteyebileceğimi bilemedim. Emin ol eğer bir şansım olsa o zamana gidip o konuşmayı yapmazdım."

"Peki ya hala seviyor musun?"

Başımı yan çevirip ona baktığımda gözlerindeki o bakışı görmüştüm. İnandığı her ne, kim veya neyse ona dualar ediyor gibiydi. Benden duymak istediği bir cevap var gibiydi. Dürüst oldum. Kendime ve ona.

"Seviyorum... Seni seviyorum. Bu hiçbir zaman değişmedi."

Sen de beni seviyor musun diye sormak istedim. Emindim seviyordu ama kulaklarım da bir o kadar duymaya ihtiyaç duyuyordu. Fakat yanağımda hissettiğim sıcaklık onun eliydi. Sol yanağıma elini koyup ona bakmamı sağladı. Baş parmağı ile yanağımı okşadığında tekrardan nefes alabildiğimi hissettim. Sanki bunca zamandır nefesimi tutuyordum da onun sayesinde nefes alabilmiştim. 

"Ben de seni seviyorum."

Aramızda mesafeler kısalıyordu. Şarap kokan nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Ona dair hasret kaldığım konulardan biri de dudaklarıydı. Eğer imkanım olsa son nefesimi onun dudakları arasında vermek isterdim. 

"Seni öpmek istiyorum."

Bana yaklaştığında kurduğum bu cümle ise süreci hızlandırdım. Benden sanki izin istiyordu. Dudaklarıma kapanmasıyla birbirimize aslında ne kadar çok uzaklaşırsak uzaklaşalım bir o kadar da çekildiğimizi gösterir gibiydi. 

Dudaklarımdan ayrıldıktan sonra alnıma alnını yasladı ve nefes aldık. Fakat duramayıp onu tekrardan öptüm. Alkolden gelen cesaret, hormonlarımı tavana çıkarırken öpmelerim daha da durdurulamaz oluyordu. 

Çölden çıkmış ve sonunda suya kavuşmuş insan gibiydim. 

Ardından onun elleri omuzlarıma çıkınca başını kaldırmasıyla boynundan gelen buram buram kokusuna eşlik eden öpücüklerimi bahşettim. Ellerim beline kaydığında ise o anın bu an olduğunu anladım.

------------

Sonraki bölüm aşna fişne bölümü olacak. Ekranı utançtan yumruklamazsam...

Piyano (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin