Yeni yeni yanmaya başlayan bir ateşe doğru yürüyordum sanki. Çıralar yeni tutuşmuştu, atılan odunlar henüz ateşin sıcaklığına teslim olmamıştı. Tazeydi duman, henüz artmamıştı. Ama kaçınılmaz son belliydi. Her yer alev alev yanacaktı.
Bense bu ateşin dumanını görmeme, yangının her yeri saracağını bilmeme rağmen göz göre göre oraya yürüyordum. Yolun sonunda beni ne karşılayacaktı, bitişi ne olacaktı; hiçbir fikrim yoktu. Ama adımlarım beni oraya sürüklüyordu.Yalım'ın, tüm sistemimde acil durum alarmlarının çalmasına sebep olacak sorusunun ardından sadece on dakika geçmişti.
Soruyu sindirmekte ve herhangi bir cevap vermekte zorlandığımda ona hiçbir şey söylemeye gerek duymadan mutfaktaki dolaptan bir bira kapmış, daha fazla ayakta dikilemeyeceğime kanaat getirirken tekli siyah koltuğa geçmiş ve hiç içmediğim bir hızda şişeyi yarılamıştım. Yalım ise tüm bunları yaptığım süre boyunca gözleriyle beni takip etmiş ve viskisini yeniledikten sonra ardımdan gelip iki koltuğun ortasına kendini bırakmıştı.
On dakikadır ikimizden de tek bir kelime yoktu; yine aramızda rahatsız edici bir sessizlik oluşmuştu, çıt çıkmıyordu.
Şu bardan içeri girdiğim ilk gece biri bana şu anki halimden bir ön izleme gösterse sağlam bir küfür edip güler geçerdim. Ama kamera şakası gibi olsa da içinde bulunduğum durum hayal ürünü falan değildi.
Yalım Alaz; ilk bakışta soğuk ve yıkılmaz bir duvarı andıran, hatta tahminimce birçok yabancının ondan çekinmesine sebep olan zırhını indirmiş; geçirdiği ataklarda ona yardım etmemi, yanında olmamı istemişti. Yani alenen bana güçsüz yanını göstermeyi kabul etmişti.
Bense içimdeki bu adamı çözmek için can atan meraklı tilkilerime rağmen üzerimdeki şok etkisinden çıkamamış bir halde söylediklerini zihnimden geçirmeye, ne tepki vereceğimi ölçüp biçmeye devam ediyordum.
Ne yapacaktım şimdi? Ne diyecektim ki? Hem, tamam desem de nasıl yardım edecektim?
"Kelimelerle mesafeli olma sırası sana geçti galiba."
Sessizliğe bürünen saniyeler onu da rahatsız etmiş olacak ki gözlerime kilitlediği gözlerini bir an bile ayırmazken konuştu.
Bense, söylediği şeyle birlikte kahkahayla gülmek isteyen iç sesimi susturmak için görünmez bir çaba sarf etmek zorunda kaldım. Benim tüm işim, hayatım kelimelerleydi ancak onun bu bilgiye vakıf olmasına şimdilik hiç ama hiç gerek yoktu.
"Sorduğum şeyin karşılığında küçük de olsa bir tepki, bir cevap almayı bekliyordum yalnız."
Benden bir hamle gelmeyince yeniden konuşmasına karşın artık sesimin çıkması gerektiğini kendime hatırlatırken biramdan büyük bir yudum alıp şişeyi orta sehpaya bıraktım.
"Benden nasıl bir yardım istiyorsun, anlamadım."
Bir tarafım, bakışlarımı kaçırmak için büyük bir çaba sarf ederken diğer tarafım tuhaf bir bağ ile onun gözlerinden kopamıyordu.
"Ben de kendimi anlamıyorum çoğunlukla zaten."
Hem bana bir cevap niteliğinde olan hem de kendi kendine konuşur gibi halde verdiği tepkinin ardından viski kadehinin dibinde kalanı içti ve benim gibi bardağını sehpaya bıraktı.
"Peki, sen bile kendini anlamıyorken üç gündür denk geldiğin bir yabancıdan ibaret olan benim nasıl anlayıp cevap vermemi bekliyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARJİN || (+18)
Teen FictionPera, gerçek kimliğini saklayarak satırlara döktüğü hikayeleriyle milyonlarca insana ulaşmıştır. 'Roza' mahlasıyla yayınladığı romanlarıyla çok satanların arasına giren ünlü bir yazar, aynı zamanda kimsenin tahmin edemeyeceği kadar sakin hayat süren...