İnsanoğlu, hayatı boyunca ne isterdi? Yaşamak, bu oyuna devam etmekteki esas hedefi ne olurdu?Herkesin kendine göre bir amacı, isteği, hedefi ve bu doğrultuda seçtikleri olurdu. Ve bu soruya, kişiden kişiye göre değişebilecek birçok farklı cevap verilebilirdi.
Şan, şöhret, para, pul, başarı, kariyer, ünvan, saygınlık, güç, sevgi, arkadaşlık, dostluk...
Bunların hepsi, çıkar dünyasının çarkında dönüp duran insanlığın istek saydığı şeyler arasında yer alabilirdi elbette ki. Ama bence asıl önemli olan ne istediğimiz değil, neye ihtiyaç duyduğumuz; yani, isteklerimizi gerçekleştirebilecek gücü elde etmek için ruhunuzun ihtiyacının ne olduğuydu.
Bu da, şüphesiz ki güvendi. İnsan önce birilerine güvenmek, sevdiği insanların da ona koşulsuz şartsız güvendiğini bilmek isterdi. Çünkü geriye kalan ne varsa zaten sonra bir şekilde gelirdi.
Ve ben, göreceli olarak şanslı sayılacak bir taraftaydım. Çünkü çocukluğumdan bu yana her zaman güvenebileceğim insanların varlığını, desteğini yanımda hissetmiştim. Ancak aldığım bu güveni maalesef ki aynı karşılıkla verememiştim.
Yalım Alaz ise bunun en büyük ve sonucunda aldığım dersin en acı verici olduğu örnekti.
Yirmi küsur yıllık hayatımda belki de onlarca insana, içinde kaldığım durumlara göre yalan söylemem gerekmişti. Ya da kim bilir kaç kişiyi hikayelerime karakter olarak işlemiştim... Ancak bir tanesi bile, Yalım'ın hayatımda yarattığı etkinin yanından bile geçememişti.
Onun kalbinde sebep olduğum kırıklar benim ruhuna batmış, açtığım güven yaraları benim bedenimden kanamıştı sanki.
Ancak, hayatıma dahil olduğu ilk günden beri tüm dengemi alt üst eden adam; dibe vurduğumu, her şeyi kaybettiğimi, bir daha geri dönüşünün olmayacağını düşündüğüm bir noktada bile benim için bir mucizeyi hayata geçirmişti.
Kulağa bir hayal ürünü, rüya sekans, hatta tuhaf bir kamera şakası gibi geliyordu ama gerçekti; Yalım her şeye rağmen beni affetmişti.
Yaptığım yanlışlara, aldığım hatalı kararlara, söylediğim yalanlara; yani bana rağmen benimle birlikte olmayı, elimi tutmayı seçmişti. Ve bu, belki de yıllardır hayatıma dokunan en büyük lütuf gibiydi.
Doğrusunu söylemek gerekirse son âna, Yalım'ın yer yer yara olmuş dudaklarının benim kupkuru dudaklarımda bıraktığı baskıyı hissedene kadar yaşadıklarımın bir rüya olduğu ihtimaline tutunmaya devam etmiştim. Çünkü gerçek olmadığına inanırsam, yeniden onun yokluğuyla yüzleştiğimde belki ilk anki kadar yıkılmadan devam edebilecektim.
Ama neyse ki zar zor daldığım uykularımdan birinde gördüğüm bir rüya değildi, hepsi gerçekti.
Yalım'ın dudaklarından ruhuma yayılan sıcaklık, kurumuş toprağın ortasında çürümeye yüz tutan bir çiçeğe verilen can suyu gibi yeniden dirilmemi sağlamıştı sanki. Günlerdir yaşadıklarımın, ona yaşattıklarımın ardından ilk kez gülümsemiştim.
Yalım'ın beni babamın mezarının başında bulmasının, onun ardından da yakınlardaki sahile inip o geceki fırtınanın ardından rüyamda görsem inanmayacağım kadar sakin bir şekilde konuşmamızın üzerinden iki üç saat falan geçmişti.
Bir süre daha orada kalmış, denizin kıyıya çarpan dalgalarının huzur verici sesinin eşliğinde biraz daha kayalıklarda oturmuştuk. Bana kalsa akşama, gün batıp gece çökene kadar bile orada; Yalım'ın kollarının arasında kalıp geriye kalan hiçbir şeyi önemsemeden ona sarılabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARJİN || (+18)
Fiksi RemajaPera, gerçek kimliğini saklayarak satırlara döktüğü hikayeleriyle milyonlarca insana ulaşmıştır. 'Roza' mahlasıyla yayınladığı romanlarıyla çok satanların arasına giren ünlü bir yazar, aynı zamanda kimsenin tahmin edemeyeceği kadar sakin hayat süren...