Yaklaşık bir saattir çalışan dövme makinesinin kapanmasıyla birlikte biten sesin ve tenime değen iğnenin geri çekilmesinin verdiği rahatlıkla derin bir nefes aldım. Işığın verdiği yorgunlukla az önce kapattığım gözlerimi araladığımda ise dövmeyi yaptığı bölgeyi koruyucu bantla dikkatle kapatan bir adet Yalım Alaz'la karşılaştım.
Tahminimden uzun sürmüştü.
Bitmiş halini henüz görmemiştim ama ince işçilik yaptığını tahmin etmek pek de zor değildi. Dövmeciye ait sosyal medya profilinde paylaştıklarından gördüğüm kadarıyla da ortaya kötü bir sonuç çıkmayacağına dair güvenim tam denebilirdi.
Dövmeleri hakkında söylediğim son şeyin üzerine yaptığı yorumun ardından aramıza, artık alışmaya başlamam gerektiğini düşündüğüm bir sessizlik çökmüştü ve dövmeyi bitirene kadar birkaç kelime dışında konuşmamıştık. Açıkçası; çizdiği şeye öyle bir odaklanmıştı ki, sorduğum şeyleri duyup cevap vermesine bile şaşırmıştım.
Vücudun birçok yerine göre ince, hatta hassas sayılabilecek bir nokta seçtiğim için göz ardı edemeyeceğim ama yine de dayanabileceğim bir acı vermiş olmasına rağmen laf olsun diye değil; gerçekten istediğim bir dövme olduğu için benim açımdan kötü bir deneyim değildi.
Gerçi, bu deneyimi kötü olarak adlandırmaya gerek duymamamda Yalım'ı rahatça gözlemleyebilmem detayı da etkili olmuştu.
İğne elindeyken parmaklarının aldığı şekil, makinayı sıkıca tutuşu, her hareketle birlikte en ince ayrıntıyı bile takip eden göz bebekleri, yer yer çatılan kaşları, eğildiği için arada alnına düşen birkaç saç tutamı ve asla değişmeyen sert ifadesini bir saat boyunca izlemekten sıkıldım desem yalan söylemiş olurdum.
O, işine fazla odaklandığı için üzerinde gezinen bakışlarıma pek takılmamıştı. Hatta belki de fark etmemişti. Dolayısıyla normal bir âna göre çok daha rahat etmiştim. Birçok mimiğine şahit olmuş, yüz hareketlerini dikkatle incelemiştim.
"Ayna?"
Birkaç günlük koruma için yaptığı işlemi de bitirdiğinde sorar gibi konuştu. Muhtemelen her müşterisinden alışık olduğu bir şeydi işlem bitince dövmeye bakmak istemeleri ama ben kendim sormayınca o bana teklif etmişti.
"Olur."
Onun gibi, tek kelimeyle verdiğim cevabın ardından arkasında kalan etajer gibi, üç çekmeceli yerden bir ayna çıkarıp bana doğru uzattı. Kahverengi hareleri, ben aymayı alıp dövmeye bakmaya çalışırken; beğenip beğenmediğimi anlamak ister gibi yüzümde geziniyordu.
Bense, koltuktaki yatay halimden çıkıp bedenim ona dönük olacak şekilde oturduktan sonra dövmeyi tam görebilmek adına biraz yan döndüğüm için onun yüzünü çok rahat görebiliyorken; önceliğimi aynadaki yansımaya verdiğim için son bir saatin aksine ona odaklanmıyordum.
Bedeni pembeye çalan, kanatları buz mavi mavisini andıran renklerde olan perinin etrafına ise benzer tonlarda birkaç yıldız gibi ışıltı bırakmıştı. Çizim aşırı ayrıntılı değildi, sade bir eskiz çalışmasını andırıyordu. Üzerinde fazla düşünmemiştim ama tahminimden, hayal ettiğimden çok daha güzel olmuştu. Üstelik, sormadan pembeyi seçmiş olması bile Roza'yla uyumluydu. İstesem bu kadar olurdu.
"Beğendin mi?"
Saniyeler geçmesine rağmen ben, normalde onun tarzı olan bir sessizliğe büründüğümde bu kez konuşmam için itekleyen de o olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARJİN || (+18)
Teen FictionPera, gerçek kimliğini saklayarak satırlara döktüğü hikayeleriyle milyonlarca insana ulaşmıştır. 'Roza' mahlasıyla yayınladığı romanlarıyla çok satanların arasına giren ünlü bir yazar, aynı zamanda kimsenin tahmin edemeyeceği kadar sakin hayat süren...