Hayat sürprizlerle doludur cümlesi, insanlık tarihinin belki de en klişe kabul edilebilecek inançlarından biriydi ancak klişe olduğu kadar da gerçeklik payı taşımaktaydı. Sürekliliği olan bir durum değildi aslında, her güne yeni bir sürprizle uyanmazdık.Ama bazen öyle beklenmedik bir bomba kucağımızda biterdi ki, sağlam bir küfür savurup 'Bu da neyin nesi?' diye sormaktan kendimizi alıkoyamazdık.
Ben de an itibariyle tam olarak öyle bir sahnenin içindeydim. Tilkilerim, acil durum konseyini toplamış; hep bir ağızdan 'Biz ne yaşıyoruz şimdi? Bu da nereden çıktı ki?' diye birbirlerine sorular yağdırıyordu.
Dün; Hades'in bekleme salonunda başlayıp dövme odasında devam eden gecemiz, hatrı sayılır bir uzunlukta geçmişti.
Gecenin sonunda, göğüslerim ve boynum başta olmak üzere vücudumun birçok yerinde onun tarafından bırakılmış ısırıkların kızarıklıkları oluşmuştu ama bundan da kasıklarımda kalan ağrıdan da zerre kadar şikayetçi değildim. Zira ben de onun teninde; dövmelerinden arta kalan boşluklara benzer birkaç öpücük, sırtında ise gecenin sertliğini ona birkaç gün daha anımsatacak tırnak izleri bırakmıştım.
Uzun ve yorucu geçen gecenin ardından onu bırakıp eve dönecek halim olmadığı için birlikte Hades'te kalmıştık. Verdiği zevkle birlikte doruklara çıktığım saatlerin ardından onunla birlikte, başım göğsümdeyken uyumak günlerdir içine çekildiğim yorgunluğuma ilaç gibi gelmişti.
Sabah da, dün olanlardan sonra ortadan kaybolan sevgili arkadaşımın mesajıyla güne başlamış ve Pırıl ablanın onu da beni de normal mesai saatinden erken beklediğini öğrenmiştim. Tam bunun üstüne, Efe'nin de Yalım'ı arayıp ikimizle birden acil ve önemli bir şey konuşmak istediğini söylemesiyle baş başa rahat bir kahvaltı bile yapamadan kendimizi Persephone'de buluvermiştik.
Bana, en az Yalım kadar sinirli olmasını hatta ondan daha da sert ve kırılması zor bir duvarla gelmesini beklediğim Efe'den duyduklarım yüzünden ise son beş dakikadır şok içerisindeydim desem abartmış olmazdım sanırım.
"Efe sen ne dediğinin farkında mısın abicim? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin, yoksa sabah sabah içip mi geldin?"
Hemen yanımda oturmakta olan ve en az benim kadar anlamsız bakışlarla arkadaşını izleyen Yalım'ın üst üste sıraladığı sorular, tilkilerimin sesine tercüman olduğunda düşüncelerimden sıyrıldım ve zihnimdeki kargaşadan kopup bulunduğum ortama geri döndüm.
"Uyanmak için içtiğim kahve dışında ağzıma hiçbir şey sürmedim ve ne dediğimin gayet farkında olacak kadar ayığım canım kardeşim."
Bakışları bir an için sahnede, prova almak için hazırlanan grup arkadaşlarına döndükten sonra mavi gözlerini ikimizin üzerinde gezdirirken konuşan solistimiz ise bizden herhangi bir tepki beklemeksizin devam etti.
"Dün dananın kuyruğu kopup siz el ele geldikten sonra olanlar malum. Şevval hanım dün gece ani bir şekilde Ankara'ya, aile evine dönmeye karar vermiş. İstanbul'da kalmak istemiyormuş, zaten kimse onu dinlemiyor, önemsemiyormuş."
Şevval'in dinlenmemek ve önemsenmemekten bahsederken asıl demek istediğinin, Yalım'a laf dinletememesi ve elde etmek istediği yere benim sahip olmam ayrıntısı olduğunu bilirken gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum.
Yalım ise, arkadaşının anlattıklarına karşın "Kendi seçimi." demekle yetinirken arkasına yaslanıp bir kolunu bana atarak omzuma doladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARJİN || (+18)
Teen FictionPera, gerçek kimliğini saklayarak satırlara döktüğü hikayeleriyle milyonlarca insana ulaşmıştır. 'Roza' mahlasıyla yayınladığı romanlarıyla çok satanların arasına giren ünlü bir yazar, aynı zamanda kimsenin tahmin edemeyeceği kadar sakin hayat süren...