|81|

457 18 23
                                    




Yaşadığı tüm iniş çıkışlara, üstünde gezinen kara bulutların her an bardaktan boşalırcasına yağmur yağdırma ve fırtına çıkartma ihtimaline rağmen bile bir şekilde mutlu olmayı bilmeliydi insan.

Her şeye rağmen gülünecek bir yol bulunmadığında hayat çekilmez olurdu çünkü, dayanamazdık. Bir şekilde, kendimizi güneşli günlerin de elbet geleceğine inandırmalıydık.

Şu üç günlük tatil planı da bizim için bu kaçış yolu demekti aslında. Son üç hafta içinde yaşadığımız iniş çıkışların ardından soluklanmak ve yola devam etmeden önce güç toplamak için sığındığımız bir limandı.

"Buranın mezeleri efsanedir, bayılacaksınız bak kesin bilgi!"

Tatilimizin gönüllü seyahat rehberi Efe'nin sesi kulaklarıma dolduğunda düşüncelerimden sıyrıldım ve nehirden tarafa dalmış olan bakışlarımı ona çevirdim.

"Göreceğiz bakalım! Senin damak tadından şüpheliyim zaten ama ben neyse ki bu işin okulunu bitirdim!"

Efe, sandalyesini çekip yerine geçtiği sırada; Yalım'la ben karşı karşıya oturduğumuz için mecburi olarak onun tam karşısında oturmak zorunda kalan Eliz'in verdiği tepkiyle birlikte gülmemek için kendimi tutmak zorunda kaldım. Efe ise sevgili arkadaşımın astığı suratıyla birlikte söylenmesine karşın pis pis gülerken başını iki yana sallamakla yetindi.

Birinin ak dediğine ötekinin illa ki kara diye tutturması durumu hâla hız kesmeden devam ediyordu. Ne noktada duvara toslayıp kaçtıkları şeylerle yüzleşeceklerdi, orası büyük bir merak konusuydu.

Efe; rezervasyon yaptırdığı restorana gelip masamıza geçtiğimizde "Her şeyi bana bırakın." diyerek meze ve balık siparişi için içeri gitmişti. Söylediğine göre buraya daha önce ailesiyle gelmişti ve buraların en iyi mekanı olduğunu iddia etmişti. Artık görecektik, zaten hiçbirimize itiraz hakkı vermemişti.

Evet, akşam üstü olmuştu ve biz; Efe beyimizin tatil aşkıyla tam saatinde bizi odalarımızdan çıkartıp önce Aşıklar Yolu'na gitmiş sonra da Azmak Nehri'nin hemen yanı başında olan restoranlardan birine gelmiştik. İlk bakışta fazlasıyla samimi ve hoş duran bir mekandı, gün batımında nehir manzarası eşliğinde yemek yemek için güzel bir seçenek gibiydi.

"Eee, dinlendiniz mi boş saatimizde bari? Odaları beğendiniz mi?"

Yerine yerleşen Efe'nin biraz önce getirilen rakıyı servis ederken sorduğu soruyla birlikte Yalım bıyık altından bir gülüşle bana baktı. Kahve hareleri; zihninden, otelin banyosunda yaşadıklarımızın geçtiğini belli ederken yüzüne yerleşen çarpık olduğu kadar yaramaz gülüşüyle ise "Bizim keyfimiz sen kapıya dayanana kadar baya yerindeydi kardeşim." dedi.

Bense, geçen birkaç saatte yaşadıklarımızın yansıması olarak sızlayan kalçalarım yüzünden sandalyede kendime rahat bir pozisyon ararken sahte bir öksürükle dikkatleri dağıttım. Sonrasında ise gözlerimle Yalım'ı uyardım. Zaten oturmakta zorlanıyordum ve bunu belli etmemek için sağlam bir çaba sarf etmem gerekiyordu. Bir de Efe'nin ağzına o kadar laf vermesek de olurdu, değil mi?

"Ben de misler gibi uyuyordum vallahi! Birilerinin şöförlüğü yüzünden tutan başım uyuyunca geçmişti ama kapıma dayanınca yeniden başladı!"

    "Rakıyı içinde kendine gelirsin huysuz maviş, hadi yarasın bakalım."

          Eliz'in eklemesi ve Efe'nin ona verdiği cevapla birlikte konu dağıldığında rahat bir nefes aldım. Onlar kendi aralarında dalaştıkları ve farkına varma ihtimallerinin zor olduğunu bildiğim için masanın üstünden hafifçe, çarpık gülüşüyle beni izlemekte olan Yalım'a doğru eğildim.

ARJİN ||  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin