Gece... Üstüne satırlarca benzetmeler yapılabilecek, masallar yazılabilecek, dilden dile dolaşan hikayelere konu olabilecek kadar uzun bir kavramdı.Kimi zaman, örtüsünün altına güvenli bir sığınak gibi saklananlar olurdu. Gündüz, güneşin aydınlattığı gerçeklerden kaçanlara limanlık yapardı. Bazen kısacık bir an gibi geçip giderdi, bazense asırlar kadar uzun gibi gelirdi insana; geçmek, bitmek, yerini gün ışıklarına bırakmak istemezdi.
Bu gece de, adeta olan bitenleri sindirmemizi ve yeni güne öyle başlamamızı ister gibi; zaman kavramına meydan okuyacak kadar büyük bir yavaşlıkla geçmeye karar vermiş gibiydi.
Hastaneye geldiğimizde saat akşam dokuz buçuk gibiyken çıktığımızda çoktan gece yarısını geçmişti. Şimdi ise Yalım'ın evine gelmiştik ve ne bende ne de onda uykuya sığınıp geceyi unutacak güç yoktu. Anlaşılan o ki bu gece, güneşin doğuşunu izleyecektik.
"Kahve falan yapayım mı? İster misin?"
Kapıdan içeri girip salona doğru adımladığımız esnada sorduğum soruya karşın sesli bir nefes verdi ve alnına düşen birkaç tutam saçı geriye doğru atarken eliyle saçlarını karıştırıp ofladı.
"Sert bir kahveye hayır diyemem sanırım şu an. Ama sen de yorgunsun, ben halledebilirim."
Büyük koltuğun kolçağına yaslandığı sırada verdiği cevaba karşın itiraz istemediğimi belirten bakışlarımı, yorgunluk akan yüzünde gezdirdim.
"Yapamayacağımı düşündüğüm bir şeyi teklif etmezdim zaten Yalım. Sen otur, on dakikaya iki kahveyle yanındayım." dedikten sonra ise başka bir şey söylemesine gerek duymadan mutfağa yöneldim.
Düzenine zaten aşina olduğum için aradığımı bulmam zor olmazken filtre kahveyi makinaya koyup demlenmesini beklemeye başladım.
Yalım, doktordan izin alıp dedesinin yanına girmişti ve tahminen bir saate yakın bir süre orada kalmıştı. Yoğun bakım olduğu için normalde izin verilebilecek bir zaman dilimi değildi bu aslında ama anladığım kadarıyla doktor, dedesinin yıllardır gittiği doktoruydu. Yoğun bakımda başka hasta olmadığı ve aileyi de tanıdığı için insiyatif kullanıp özel durum olduğunu söyleyerek yönetimden izin almış ve buna müsaade etmişti.
Yalım o kadar zaman içeride ne yapmıştı, bilmiyordum. Camdan baktığımda gördüğüm kadarıyla uyuyan dedesine bir şeyler anlatmıştı. Ancak ne konuşmuştu, duymamıştık tabi ki.
Çıktığında da fazlasıyla yorgun durduğu ve sorsam bile; içeri girdiği andan itibaren kendisini göz hapsi altına alan babasının yanında rahat konuşamayacağı için hiçbir şey sormamış, yalnızca yanında kalmıştım.
Çiğdem teyze; babasıyla aynı ortamda bulundukça huzursuzluğu katlanan yeğenine göz göre göre zarar vermek istemeyip Halit beyin gitmeye niyeti olmadığını anladığında bizi de Pırıl ablayı da dinlenmemiz için eve yollamıştı. Zaten yoğun bakıma gece boyunca başka kimsenin alınmayacağını söylemişlerdi, hal böyle olunca beş kişi birden koridorda sabahlamamız çok da gerekli değildi.
Hâl böyle olunca, üçümüz birden hastaneden ayrılmıştık. Pırıl abla kendi evine geçmişti, ben de Yalım'ı yalnız bırakmak içime sinmediği için onunla birlikte gelmiştim.
Gece boyu olanlar zihnimde tekrarlanırken kahve makinesinden gelen uyarı sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım ve kahveleri kupalara koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARJİN || (+18)
Teen FictionPera, gerçek kimliğini saklayarak satırlara döktüğü hikayeleriyle milyonlarca insana ulaşmıştır. 'Roza' mahlasıyla yayınladığı romanlarıyla çok satanların arasına giren ünlü bir yazar, aynı zamanda kimsenin tahmin edemeyeceği kadar sakin hayat süren...