|44|

778 50 31
                                    




       Araf tam olarak nasıl bir yerdi? Bir tasviri, literatüre geçmiş belli bir kalıbı var mıydı yani? Yoksa herkes için farklı bir yerde mi ortaya çıkıverirdi?

Ne zaman arafta kalmış hissederdik? İki yakası bir araya gelemeyen, parçalanmaya yüz tutmuş bir köprüde dengemizi sağlamaya çalışırken mi bulurduk birden kendimizi?

Peki, tutunabilir miydik? Dengede kalmayı, bir karara varıp sonuca adımlamaya başarabilir miydik yoksa kopan köprünün parçalarıyla birlikte boşluğa mı sürüklenirdik?

Bense hiçbirindeydim. İki ihtimalin arasında, arafın oluşturduğu başka bir arafta sıkışıp kalmış gibiydim.

Ne dengede kalmayı başarabiliyordum, ne de yavaş yavaş kopan parçalarla birlikte boşluğa sürükleniyordum. Düşmek üzere gibi hissediyordum aslında, ama bir elimle hâla köprüye tutunuyordum. Ne ayağa kalkıp devam edebiliyor ne de kendimi bırakabiliyordum.

An itibariyle Persephone'de, Efe'lerin sahnesinin olduğu gecelerden birindeydik. Grup sahnedeydi, Efe bitmek bilmeyen enerjisiyle milleti coşturuyordu. Bardaki içki trafiği ise son sürat devam ediyordu. Pırıl abla bile Eliz'lere yardım etmek için tezgahın arkasına geçmiş, kokteyl hazırlıyordu.

Bense; tüm bu hengamenin arasında, ortamdaki gürültü ve koşturmaya rağmen üstüme çöken sakinlikle köşemde oturuyordum.

Akşamın ikinci kadehini çoktan devirmiştim. Bira kesmediği için bu kez şarap içiyordum. Bilgisayarımı buradayken fazla açamadığım için önümde defterim duruyordu ama ona da saçma karalamalar yapmaktan ileri gidemiyordum. Kafamın içi o kadar doluydu ki en ufak bir boşluk bulup çıkamıyordum.

Yalım'ın yanına gidip ağlaya ağlaya babamı anlatarak kendime kızgınlığımı döktüğüm; onunsa hiç beklemediğim bir şekilde, en büyük soru işaretimi cevaplandırmasının üzerinden iki gün geçmişti.

      O gecenin sabahında, güneşin ilk ışıklarıyla beraber eve girip Eliz'in tahminimden de detaylı sorgulamasına maruz kalmıştım.

       Yalım'ın hikayesini anlatmamıştım tabi ki. Bir başkası olsa çoktan en yakın arkadaşımla dedikodusunu yapmış, kendime malzememi çıkartmış olurdum muhtemelen ama konu Yalım olunca onun özelini Eliz'e anlatmaktan bile çekinir olmuştum. Bu bile Pera için hiç normal bir durum değildi. Ayarlarım bozuluyordu.

             Sadece; yaşadığı krizlerin altındaki hikayeye dair merak ettiğim bazı şeylerin cevabını aldığımı ama henüz kendim bile sindiremediğim için anlayamayacağımı, orasını sormamasını söylemiştim. Canım arkadaşım da sağolsun, halimin berbatlığının ve odamı toplarken fark ettiği kırık çerçeve yüzünden babamla ilgili bir sıkıntım olduğunun farkında olduğu için Yalım'la ilgili dedikodu yapmayı listesinde arka sıralara atmıştı.

         O da en az benim kadar merak ediyordu, sonuçta benim dikkatimi çeken bir durumun hafif bir sonuca çıkmayacağının farkındaydı ama o an önceliği benim dağılmış halimdi.

       Ben de Yavuz beyle olan konuşmamızdan başlayarak evde yaşadığım krizin tüm detaylarını anlatmış, o müsait olmadığı için ilk an onu aramak aklıma gelmediği için özür dileyip Yalım'a gitme sebebimi açıklamış, Roza'nın hırsları yüzünden Pera'yı kenara atacak kadar gözüm döndüğü için kendime kızgınlığımı bir de ona dökmüştüm.

           Bir tur da onun omzunda ağlayarak içimi dökmem ise eni konu öğle saatlerine kadar sürmüştü. En sonunda o da dayanamayıp ağlamaya başlamıştı ve salya sümük halimizle birbirimize sarılmıştık.

ARJİN ||  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin