İKİ KASIM
Ay, son dördün evresindeydi.
Genç kızın, dolunayla tanımlamanın doğru olacağı düşüncelerinin aksine. Genç kız, oturduğu koltukta rahatsızca kıpırdanırken, elinde bir fincan kahveyle, gökyüzünü izlemeye devam etti. Ay, bulutların arkasına saklandı. Ürpermişti ama havanın soğuğundan değildi. Bakışlarının, duvarın üzerindeki takvime çevrilmesine engel olmadı.
On birinci ayın, ikisi.
Bu tarih, bir şeylerin bitişiydi.
Başka bir yerde, genç bir adam gökyüzünü izlerken, ay bulutların arkasından çıktı. Genç adam, uzun, ince parmaklarını silahın kabzasında dolaştırdıktan sonra derin bir nefes aldı ve silahı, pantolonunun kemer kısmına sıkıştırdı. Onun bir takvime ihtiyacı yoktu. Bugünü çok uzun zamandır bekliyordu.
On birinci ayın, ikisi.
Bu tarih, bir şeylerin başlangıcıydı.
GERİYE DÖNÜŞ
Dakikalar boyunca içimden haykırdım, korksan iyi edersin diyerek. Toprak'ın babamı mahvedeceğini düşünerek. Öfkeyle, çaresizlikle ve haberim olmadan benim hakkımda alınan saçma kararın üzerimde oluşturduğu bulanık duygularla. Şimdi biraz daha sakinleşmiş bir şekilde odamın duvarına yaslanırken söylediklerimin saçmalığına şaşırıyordum. Toprak'ın yanında kalmak isteme sebebim bile onu, babama zarar verme fikrinden vazgeçirmekken şimdi taraf değiştirip nasıl böyle şeyler düşünebiliyordum?
Babama fazlasıyla kızgındım ve beni Ozan'ın yanında rezil ettiği için, o sözleri söylediği için ondan tiksiniyordum ama hayır, ölmesini isteyemezdim. Bu saatten sonra onun yüzünü bile görmediğim bir yerde istediği kadar nefes alabilirdi. Artık onunla yaşayamazdım, bunu biliyordum. Zaten beraber kalma fikri sunmadığının da farkındaydım. Toprak'ın nefret ettiği, yabancı bir adamla beni yurt dışına göndermekti tek niyeti. Bunun adı da ailesini korumak oluyordu. O, sadece bir korkaktı.
Toprak'tan öyle korkuyordu ki kendini ve bizi ne tarafa uzaklaştıracağını şaşırmıştı. Umurumda bile değildi. Eğer ailemizi gerçekten düşünüyor olsaydı, hırsızlık yaparak böyle çirkin bir lekeyi bize bulaştırmazdı. Halimiz, durumumuz iyiyken açgözlülük yapıp paraları çalarak başka bir insana suç atmıştı. Hem de öz kızını kullanarak. Yüzümde buruşuk bir ifadeyle babama sövüyordum. Zihnimde onun adıyla, tiksinti hissi paralel ilerliyordu.
İçinde bulunduğum duygu karmaşasından bir anda silkinirken, duvara sürünerek ayağa kalktım. Koşar adımlarla pencereye gittim ve perdeyi aralayıp Toprak'ın arabasına baktım. Bir anda onun varlığını nasıl da unutmuştum şoktan dolayı. Elim pantolonumun ceplerine gitti refleksle ama telefonumun babamda olduğunu hatırladım. Panik bir tavırla kenara çekildim. Toprak, ağlamaktan kızarmış gözlerimle beni görse hiç hoş şeyler olmazdı. Onu bir şekilde buradan göndermek zorundaydım ama nasıl?
O hakaretleri işitir işitmez niyetim, koşar adımlarla Toprak'ın yanına gidip sarılmak ve onunla uzaklaşmaktı ama babam, Toprak'ı öldüreceğini söylemişken olmazdı. Onun gibi korkak bir adamın birini öldürebileceğinden emin değildim ama risk alamazdım. Zihnimde Toprak'ın ölü bedenine ait görüntüler dolaşmaya başladığında elimi kalbime götürdüm ve dışarı fırlayacak gibi hızlı atan sesine odaklanarak yatağa çöktüm.
Toprak'a söz vermiştim bir şey olursa arayacağıma, yanına gideceğime dair ama yalan söylemek zorundaydım. Her şey yolundaymış gibi davranmak zorundaydım şimdilik. Sonrasını bilmiyordum. Bir günde nasıl koşullar bu denli değişmişti anlam veremiyordum. Ne de olsa Toprak yarın sabah Fransa'ya gidecekti, onun yokluğunda babamın bu saçma fikrini devre dışı bırakmam gerekiyordu. Nasıl yapardım bilmiyordum ama tek bildiğim şey, Toprak'ı bırakıp Ozan'la yurt dışına gitmeyeceğim, bu saçma plana dahil olmayacağımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomanceSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...