Birkaç kere mutfağa girip atıştırdığım, telefonu karıştırdığım ve uyuduğum saatlerden sonra nihayet vakit yaklaşmıştı. En azından artık hazırlanmaya başlayabilirdim. Tüm gün sıkıntıdan patlayacaktım, düşüncelerimle yalnız kalmak gerçekten zor olmaya başlamıştı. Eskiden zihnimle baş etmek bu kadar zor değildi çünkü geçmişimdeki Toprak Karatuğ lekesinin aslını bilmiyordum. Şimdi bir şeyleri öğrendiğimde, her şey daha zor olmuştu.
O arabaya bindiğimden beri ilk defa Toprak'la bu kadar uzak kalmıştık, haliyle biraz tuhaf hissetmiştim. Kendi odama taşıdığım poşetlerin içinden beyaz elbiseyi çıkarıp ellerimde tutarak inceledim. Beyaz, ipek bir elbiseydi. Üzerimdekileri çıkarıp elbiseyi giyindim ve aynanın önüne geçtim. Ama ayna uzun olmadığı için eğilip pozisyon değiştirmek zorunda kalmıştım elbisenin üzerimdeki duruşunu incelemek için.
Sevmiştim. Sade bir elbiseydi, dizlerimden bir karış yukarıdaydı. Kolumun üst yüzeyinin bir kısmını gösteren kol dekoltesi vardı. Masaya oturup örgülerimi açtım, saçlarım kıvır kıvır belime kadar uzanıyordu. Hiçbir makyaj malzemesi yoktu, ben de zaten pek sevmezdim makyajı ama bu sade elbiseye renk katacak bir ruj olsaydı fena olmazdı. Çanta da yoktu ama fazla üstüne düşmedim.
Toprak, çanta almayı tabii ki akıl edememişti. Erkekler, kızlar kadar ince değildi ki kombin konusunda. En azıdan poşetin içinden beyaz bir topuklu ayakkabı çıkmıştı. Platform topuklu ayakkabılar ayağıma tam uymuştu. Ayak numaramı nereden biliyordu acaba? Bunun da üzerine düşmedim, muhtemelen ayakkabılarımdan görmüştü. Ayakkabılarımı çıkarıp onun odasında uyuya kaldığımı hatırlıyordum.
Kapının çalınmasıyla komodinin üzerindeki telefonu alıp hızlıca odadan çıktım. Nedense heyecanlanmıştım. Heyecanımı yadırgarken aşağıya inmiştim bile. Kapıyı açtığımda Toprak'ın sabırsız bakışları üzerimde sabitlenmişti. Bakışları baştan aşağıya yavaşça beni süzerken eriyip kaybolmak istedim. Bakışları o kadar ilgili bir şekilde üzerimdeydi ki, bunun ağırlığı altında ezilmek üzereydim.
Göz göze geldiğimizde gözleri yoğun bakıyordu. Ona baktım, üzerinde takım elbise vardı. Jilet gibi beyaz gömleği, siyah ceketin altında kendini gösteriyordu. Keten pantolonu da siyahtı. Şık görünüyordu.
''Hadi, gidelim artık.'' dedim, bu andan sıyrılmak isterken. Yanından geçmek için adım attığımda eli, bileklerime dokundu yumuşakça. Başımı kaldırıp ona bakarken aramızda çok az bir mesafe vardı.
Yutkundu.
İstemsizce ben de yutkundum.
Parmakları hâlâ bileğimin üzerindeydi. Sıcacıktı elleri. ''Küçük kız çocuğu.'' dedi hayretle. Dikkatle ve heyecanla onu dinledim. Çok yoğun bir andı bu, nefesim durmuştu sanki. ''Bu elbise sen giymeden önce bu kadar iddialı değildi.''
Bakışlarımı hızla kaçırırken ''Teşekkür ederim.'' diyebildim, zorlukla. Sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Yakın temastan kurtulmak için yan döndüm ve kapının pervazına yaslandım. Ama üzerime doğru adım atıp kolunu başımın üstündeki boşluğa koyduğunda üzerime kafeslenmiş gibiydi.
''Sadece bir elbise giyerek nasıl bu kadar güzel olabiliyorsun sen?'' dedi, sesi hayret doluydu hâlâ. Tekrardan yutkundum. Ne diyeceğimi bilemiyordum. ''Aksesuarın gözlerin...'' dedi, eli kirpiklerime dokunup hemen sonra saçlarıma doğru kaydı. ''Saçların...'' Eli, omzuma düştü. ''Tenin...''
Bu kadar yakın olmak zorunda mıydık? Dibimdeydi resmen, üzerime eğilmişti güzel güzel konuşurken. ''Bu kadar sade olmana rağmen gittiğimiz yemekteki saatlerce makyaj yapmış, süslenmiş kadınları söndürüp karşılarında parıldayacaksın.''
''Abartıyorsun.'' dedim, tek solukta.
''Kesinlikle gerçekleri söylüyorum.'' demişti, keskin bir tonla.
Yaklaşık bir dakika sonra sıkıntılı bir nefes alıp çekildi.
''Ne oldu?'' diye sordum. Arkasına dönüp arabaya doğru yürürken peşinden gittim.
Cevap vermeden arabaya bindiğinde ben de yanındaki koltuğa oturdum. Onun tepkilerini takip etmek zordu, benim için. Değişen ruh halini görmezden gelmeye çalıştım. Aklıma bizimkiler geldi, oyalanmak için bu yemek işini kabul etsem de şimdi içim hiç rahat değildi.
Ama yapacak bir şey yoktu artık, umarım sorunsuz bir akşam olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomanceSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...