Odadaki küçük kilimin üzerinde bir ileri, bir geri yürürken daha fazla dayanamayacağımı düşündüm. Özellikle kilimin üzerinde yürüyordum, adım seslerim aşağıdan duyulmasın diye. Hava kararmıştı, saat beşi geçmiş olmalıydı. Toprak, odadan çıkmamam gerektiğini söylediği için sabretmiştim ama gerçekten daha fazla tutamayacaktım. Acilen lavaboya gitmem gerekiyordu.
Uzaktan, tok erkek sesleri geliyordu. Salonda olmalılardı.
Sessiz adımlarla kapıya ulaştım ve yavaşça kapıyı açıp koridora adımımı attım. Toprak'ın dediğini hatırladım. Koridordaki lavabo arızalıydı. Koridorun soluna doğru yürürken Toprak'ın kapısı açıldı ve içinden uzun, esmer, genç bir adam çıktı. Zamanlama mükemmeldi gerçekten... Birkaç saniye öncesine dönüp odaya geri girebilme şansım olsaydı keşke.
Ama çok geçti.
Adam beni fark etmişti bile.
Sakallı adam, yan bir gülümsemeyle bana doğru yürürken ne tepki vereceğimi bilemedim. Nezaketen ben de tebessüm ettim, sonunda. Adam karşıma geldiğinde ellerini uzattı, tepkim geç olsa da ben de uzattım. Sıkıca kavradı ellerimi.
El sıkışma faslının haddinden fazla uzadığını fark edince rahatsız olmuştum. Elleri sıcaktı ama Toprak dokunduğunda rahatsız olmuyorken, bu adamın dokunuşu rahatsız etmişti. Adamın gözlerinde güven vermeyen bir parlama vardı. Adım seslerinin hemen ardından ''Ozan.'' diyen Toprak'ın sesiyle, karşımdaki adamın dikkati dağıldı, ben de fırsattan istifade ellerimi çektim.
''Toprak.'' dedi, adam uzatarak. Ses tonunu üzülmüş gibi yaparken ''Neredeyse iki saattir burada oturuyoruz, güzel hanımefendiyle bizi tanıştırmadın. Oluyor mu hiç?'' Adam konuşurken Toprak, yanımda yerini almıştı.
''İş konuşurken bizi rahatsız etmek istemedi.'' Toprak'ın bakışları, bakışlarıma odaklanırken sıcak ellerinin, belime dolandığını hissetmiştim. ''Değil mi, güzelim?''
Karşımdaki adamın ifadesi bozulurken, ben de şaşkınlıktan gözlerimi irileştirmiştim. Tekrar Toprak'a döndüğümde, gözleri keskinleşmişti. Belimdeki ellerini sıkılaştırdı. Sanki, bu anı bozmamam için tembihliyordu.
'Sesimi düzelterek ''Evet.'' dedim.
Ozan denilen adam ''Kız arkadaşın olduğunu bilmiyordum.'' dedi. Gerildiğini hissetmiştim. ''Kusura bakma.''
Toprak'la, Ozan'ın arasındaki bakışmaya izledim. Toprak bir süre dümdüz baktıktan sonra ''Artık biliyorsun.'' dedi. Adam başıyla onaylayıp merdivenlere yöneldiğinde, bakışlarımı Toprak'a çevirdim.
Resmen kız arkadaşı ilan etmişti beni.
Toprak'ın belimdeki elleri, bedenimin ısınmasına neden olurken yanaklarım da ekstra yanmaya başlamıştı. Yanından çekilip karşısında yerimi alırken, elleri belimden düştü. İlgili bakışları üzerimde dolanırken yüzümün kenarındaki saçı kulağımın arkasına ittim.
''Neden kız arkadaşın diye tanıttın ki?'' diye sordum, rahatsız olan birinin hesap sorması gibi konuşmaya çalışmıştım ama daha çok merak ediyordum ve işin garibi rahatsız olmamıştım. Sadece tuhaf hissetmiştim. Çok tuhaf. Düşüncesi yanaklarımı kızartacak kadar...
Kız arkadaş.
Ne kadar da imkânsız geliyordu. İçimde oluşturduğum davada kendimi onun yanında tutsam da biliyordum ki onun gerçekliğinde ben karşı taraftaydım. Aynı babam gibi... Onun için ben, düşmanın kızıydım. Başka hiçbir şey değildim. Hatta belki de düşmanıydım ama o, bunu bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomanceSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...