Boş yolda hızla ilerlerken ikimiz de sessizdik. Araba tekerleklerinin yolda hızla kayarken çıkardığı ses dışında hiçbir ses yoktu. Elimi yüzümü yıkayıp aynanın önünde beş dakika kadar oyalandıktan sonra aşağı inip botlarımı giymiştim ve masadaki tabaklara, tezgâhtaki portakallara bakıp Toprak'ın bana söylediklerini zihnimde kısa bir an canlandırdıktan sonra kapıyı kapatıp evden çıkmıştım. Kapıyı açıp Toprak'ın yanındaki koltuğa otururken de adres tarif etmek için bindiğim arabanın bana yaşattıklarını düşünmüştüm. Ama zaten bu adam beni yanına almayı kafasına koyduysa, her türlü alırdı. Nasıl karşılaşırsak karşılaşalım, yanım onun yeri olacaktı.
Benim yaptığım babanı cezalandırmak, demesi yankılandı zihnimde. Ama annem de cezalanıyordu.
Hâlâ geçmişteki o olayı hatırlamaya, Toprak'la ilişkisini bağdaştırmaya çalışıyordum. İç çektim. Bakışları birkaç saniyeliğine bana kaysa da bir şey demeden önüne döndü. O bana bağırırken sustuklarım tırmanıp gözlerime yüklendi sanki. Gözlerim dolmuştu, başımı yana çevirip dışarıyı seyrediyor gibi yaptım. Böyle görünmek istemiyordum. Şu son bir gündür yaşadıklarım yüzünden mi bilmiyorum ama çok fazla duygusallaşmıştım. Zaten yapı olarak da duygusal bir kızdım, şimdi iki katı olmuştu.
''Bir daha bana öyle bağırma.'' derken, gözyaşlarımı tutamadım. Gözyaşlarım birer birer yanaklarıma dokunurken kendime inanamadım. Böyle bir şey için ağladığıma inanmak istemedim, sinirlenmiştim bu kadar duygusal olmama. Toprak'ın gözlerindeki hayreti görür görmez bakışlarımı kaçırıp yüzümü öne eğdim. Ellerimle yüzümü kapatırken araba da bir anda durmuştu.
Toprak'ın ellerini, ellerimin üzerinde hissettiğimde irkildim. Sıcacık elleri, parmaklarımı yüzümden ayırdı. Ellerim, kucağıma düşerken başımı yana çevirdim. Ağlarken ona bakmak istemiyordum ama müsaade etmedi. Parmakları çenemi kavrayıp başımı ona çevirmemi sağladı. Bu, bu zamana kadar ki en yumuşak tutuşuydu, sanki zarar vermekten çekinir gibi. Bu kadar güçsüz olduğum için kendime kızdım, ne gerek vardı ki böyle duygusal olmaya?
Karşısında, bana bağırdığı için ağladığıma inanamıyordum. Bari kendimi tutup evde ağlasaydım diye kızdım kendime içimden. Toprak'ın söylediği sözler yüzünden, özellikle annesiyle ilgili olan kısım ona şefkat duymamı sağlamıştı. İçim, ona karşı yumuşamıştı. Beni kaçırmasına rağmen kötü biri olmadığını düşünmüştüm, babam hakkında planlar yapmasına rağmen. Her şeye rağmen. Bir anda, tüm evi inletecek şekilde bağırması da kendimi kötü hissetmeme sebep olmuştu. Bilmiyordum açıkçası, belki de annemle babamın kavgalarını hatırlamak kötü yapmıştı beni.
Gözlerine baktım. Net göremiyordum, bu kadar çok gözyaşı nereden geliyordu Allah aşkına? Gözlerimi kırpıştırıp tekrar karşılık verdim bakışlarına. Anlam vermeye çalışır gibi inceledi yüzümü. ''Bir daha ağlama.'' dedi, sakin bir sesle. Kaşlarımı çatıp onu dinledim. ''Şu haline bak. Dudakların bükük, küçük burnun kızarmış ve yaşlı gözlerinle öyle...''
Burnumu çekerek dinlemeye devam ettim.
''Öyle masum bakma.'' dedi, gözlerimin en içine bakarak. Sanki sadece bakmıyor, zihnime de erişmek istiyordu. ''Biraz daha ağlarsan dayanamayacağım, bırakacağım.'' diye devam etti, itiraf eder gibi. ''Bırak, plan işlesin. Herkes cezasını çeksin.'' Baş parmağıyla çenemi bir kez okşadıktan sonra önüne döndü. Ne diyeceğimi bilemeyerek önüme döndüm. Yanaklarımdaki ıslaklığı silerken şaşkındım. Gerçekten de ağlasam bırakır mıydı acaba? Bir kez daha ağlamak istemiyordum, karşısında çıplak kalmış gibi utanmıştım. Duygusallığımı soyunmuştum ona, bu utanç vericiydi. Kimsenin yanında ağlamak istemezdim. Annemin yanında bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomanceSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...