Göz kapaklarımı istila eden ışık huzmesiyle yüzümü buruşturup rahatsızca yerimde kıpırdandım. Doğrulup alnımı kaşımam ve anlamsız bakışlarla gözlerimin Toprak'ı bulması birkaç saniye içerisinde gelişmişti.
''Günaydın.'' dedi Toprak, elindeki perdeyi bırakırken. Üzerinde kazak ve pantolon vardı.
Görüşümün netleşmesini kolaylaştırıp gözlerimi kırpıştırırken ''Günaydın.'' diye mırıldandım. Yataktan kalkıp kırışmış bluzumu düzelttim. ''Saat kaç?''
''Sekiz buçuk.'' dediğinde normalde kendimi tekrardan yatağa atıp gözlerimi kapatmam gerekirdi ama dinç bir tavırla derin bir nefes doldurdum içime.
''Çok garip.'' dediğimde Toprak'ın havalanan kaşlarıyla beni izlediğini fark etmiştim ve açıklama ihtiyacı hissederek dudaklarımı araladım. ''Uykumu almışım. Öğlen oldu falan sanıyordum, bu saatte uykumu almış olarak uyanmama şaşırdım.''
Toprak'ın yüzündeki muzip parıltıları hissettiğimde kaşlarımı çatıp 'ne oldu' dercesine baktım. ''Babaannem ben küçükken, huzurla ve mutlulukla uyuduğumuz gecelerden daha dinç ve kolay kalktığımızı söylerdi.''
Dün geceye ima yaptığını anlayarak bakışlarımı kaçırdım. Mutlu olduğunu söyleyemesem de son derece huzurlu ve sıcak olduğunu itiraf etmeliydim. Tabii ki içimden bir itiraf. ''Pek babaanne sözü dinleyen birine benzemiyorsun.'' dedim.
''Dinlemiyordum zaten.'' dedi ilgisiz bir tavırla banyoya doğru yürürken. ''Sadece aklıma geldi.'' Banyonun kapısında dikildiğinde yüzüne ciddi bir ifade geçirdi. ''Kahvaltı edip bir an önce çıkacağız otelden.''
Başımla onayladığımı gördüğünde banyoya girip kapıyı kapatmıştı. İki yatağı da düzeltmeye başladım. Bu görevi yapmak için sorumlu insanlar olduğunu bilsem de arkamda dağınık bir yatak bırakmaktan hoşlanmazdım.
Toprak banyodan çıktığında yataklara kısa bir bakış atıp bana döndü. ''Uğraşmana gerek yoktu.''
Omuz silkip yanından geçtim ve banyoya girip kapıyı kapattım. Lavabo ihtiyacımı hallettikten sonra dolaptaki paketli diş macunuyla diş fırçasını çıkarıp dişlerimi fırçalamış ve elimi yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra banyodan çıkmıştım.
''Hadi gidelim.'' dedim, nemli ellerimi pantolonuma sürerken.
Toprak, komodinin üzerine bıraktığı ceketini giyerken ''Kahvaltıyı bekliyorum.'' dedi, kısaca.
''Odaya mı gelecek?'' dedim, şaşkınlıkla. ''Ben, biz gideceğiz sanıyordum.''
Cevap vermemişti. Ama anladığım kadarıyla Ozan yüzünden otelin içinde vakit geçirmek istemiyordu.
''Tuğcan'la görüşmeyecek misiniz?'' diye sordum, yatağın ucuna otururken.
''Dün gece gitti.''
''Anladım.'' diye mırıldandım, bedenimi yana doğru esnetirken. Kapı tıklatıldığında yerimden kalkmak için hamle yapmıştım ama Toprak, elini kaldırarak durmamı işaret edip kendisi gitmişti kapıya. Birkaç konuşma sesinden sonra odanın kapısı kapandı ve Toprak, tekerlekli masayı iterek oturduğum yatağın önünde bıraktı. Masanın yüksekliği yüzünden ayağa kalkmıştık ve Toprak masanın diğer ucunda, ben yatak tarafında bir şeyler atıştırmıştık ayak üstü. Ne kadar acıktığımı da kahvaltılıkları gördüğümde anlamıştım.
Ara sıra Toprak'ın bakışları üzerime kaymış, ben de ona kısa bakışlarla karşılık vermiştim. Sessiz bir kahvaltının ardından masanın üstündeki peçeteyle ağzımı sildim. Toprak, benden önce bitirmiş ve lavaboya gitmişti. Kahvaltıya son verdiğimi görünce ''Hadi, gidelim.'' deyip beni bekledi. Komodinin üzerinden telefonu alıp Toprak'ın yanına gittim ve beraber odadan çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
Storie d'amoreSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...