''Ozan, artık beni Toprak'ın yanına götürebilir misin?'' dedim, titrek bir nefesin ardından. Dudaklarımı ıslattım ve Ozan'a baktım. Eğlenen bakışları üstümdeydi, yüzünde muzip bir gülüş asılıydı. Karanlığın ve tanımadığım bir adamla tek kalışımın verdiği sıkıntıyla rahatsızca kıpırdandım.
''Götüreceğim. Acele etmene gerek yok güzellik.'' Ellerini cebine koyup bana doğru yürümeye devam etti, ben de istemsizce birkaç geri adım daha atmıştım. ''Seninle vakit geçirmek istiyorum. Söz veriyorum ki güzel vakit geçireceğiz, hakkımda ne düşündüğünü bilmiyorum ama ben Toprak kadar kötü bir adam değilim Şirin. Korkman gereken biri varsa o da Toprak.''
''Toprak'tan neden korkmam gerekiyor?'' dedim, kaygısız bir tonlamayla. Aslında cevabı çok belliydi ama Ozan ne biliyor olabilirdi ki?
''Hım... Yoksa babanı öldürme planından sana bahsetmedi mi?'' Önümde dikildi, artık ikimiz de hareket etmiyorduk. Neşeyle parlayan gözleri, yüzümde geziniyordu. Sanırım tepkimi ölçüyordu.
''Öyle bir şey olmayacağı için korkmama gerek yok.'' dedim, düz bir sesle. Sesimi titrememek için öyle büyük çaba vermiştim ki. Deli gibi korkuyordum ağzımdan çıkanların aksine.
''Toprak'ı kafasına koyduğu bir şeyden vazgeçiremezsin güzelim, üzgünüm seni hayal kırıklığına uğratmak istemezdim. Ama durum bu.''
Toprak'ı vazgeçirme planlarımı ona anlatacak halim olamayacağı için konuyu değiştirdim. ''Sen nereden biliyorsun bunları? Eminim ki Toprak seni dost olarak görmüyor ve bunları seninle paylaşmıyordur.''
''Bildiklerim bununla sınırlı değil.'' Yüzündeki gülüşü öyle sinirimi bozmuştu ki, sıktığım yumruklarımı yüzüne çarpmamak için kendimi tutuyordum. Şiddete eğilimli bir kız olsaydım kesinlikle yüzüne bir darbe almıştı çoktan.
''Ben otele dönüyorum.'' deyip arkamı döndüm. Gerçekten sıkılmış ve rahatsız olmuştum.
''Ağzından laf almak istediği adamları özel deposuna çekip boğazını sıktığı ve işkenceler yaparak konuşturduğunu da duymuştum.''
Söyledikleri duraksamama sebep olmuştu. Kısa bir donukluğun ardından üzerimdeki ceketini çıkardım ve arkama dönüp Ozan'ın kucağına bıraktım. Ben yürürken peşimden gelmişti, bedenlerimiz yakın sayılırdı. Karanlık iki sokağa baktım ama hangisine gireceğimi bilmiyordum.
''Beni otele geri götürür müsün, lütfen?'' diye rica ettim, bakışlarımı kararlı bir şekilde Ozan'ın gözlerine sabitlerken.
''Toplantı hâlâ bitmedi, odaya gidip ne yapacaksın? Biraz konuşmamızın sana ne zararı var anlamadım. Toprak gibi kötü bir adamla tüm gününü geçiriyorsun ve sana hiçbir zarar vermeyecek birine yarım saatini bile ayıramıyor musun? Bana güvenmen için, yanımda kalman için babanı öldürmek isteyenin ben olması mı lazım?''
Sözlerinin çarpıcılığıyla yüzümü buruşturdum. Kesinlikle saçmalıyordu. ''Ben sadece dinlenmek istiyorum, Ozan. Artık beni otele götürebilir misin?'' dedim, yumuşak bir sesle.
''Toprak çok kötü bir adam, Şirin.'' dedi, yüksek bir sesle.
''Sen çok iyi bir adam mısın Ozan?'' dedim, benim de sesim yükselmişti artık sinirleniyordum. ''O akşam yemekte olay çıktığında masanın kenarında sinsi sinsi gülen adam sen değil miydin? Bu tavırlarını bırak lütfen.'' Ozan'ın yüzündeki ifade bozulmuştu birkaç saniye boyunca sesiz kaldı.
''O akşam...'' Kucağındaki ceketi omzuna astı ve kısa bir duraksamanın ardından konuşmaya devam etti. ''Toprak, duyduklarından sonra seni bırakır ve ondan kurtulursun sandım. O adamdan kurtulacağın için mutlu oldum senin adına, Şirin. Kötü bir niyetim yoktu.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomanceSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...