Buzdolabının boş rafına odaklanmış, düşüncelerimin kucağında yuvarlandığım saniyelerde doğrulmamı sağlayan şey, dakikalardır buzdolabına eğilmiş bir şekilde durduğumdan belime saplanan ağrı değil, Toprak'ın sesiydi.
''Acıktın mı?''
Ani bir şekilde arkama döndüm. ''Henüz değil.'' Tuttuğum dolap kapağını elimde sallandırırken bakışlarımı Toprak'ın gözleriyle buluşturdum. Onu en son gördüğüm saatten daha yumuşak bakıyordu. Göl kenarında oturduğumuz, huzuru elimin tersiyle itip her zamanki can sıkıcı konuları açmamdan sonra ikimiz de sessizleşmiş ve bir daha konuşmamıştık. Yaklaşık on beş dakika Toprak'la beni, kendi yarattığım huzursuzluğun koynuna düşürdüğümü kabullenmiş ve bundan pişman olsam da başka eğlenceli bir konuyu açacak cesareti kendimde bulamamış, birkaç yudum içtiğim kahvemi elime alıp çıplak adımlarla eve geri dönmüştüm.
Toprak'ı en son kapıdan içeri girmeden önce başını çevirip bana bakarken gözlerindeki sertlikle görmüştüm. Mutfağa gidip soğumuş kahvemi lavaboya döktükten sonra salona geçmiş ve camdan bakıp Toprak'ın hâlâ gölü izleyerek oturmasını bir süre izleyip odaya çekilmiştim. Gece muhtemelen bu odayı Toprak'a devredecektim ama dinlenmek için biraz alıkoymakta sakınca görmemiştim. Bir buçuk saat düşünceler içerisinde uzandığım süreçte Toprak'ın eve geldiğini kapanan kapı sesinden anlayıp konumumu değiştirmiştim ama sandığım gibi odaya gelmemişti. Muhtemelen salonda vakit geçirmişti. Şimdiyse, öğlen için yemek hazırlayabileceğimi düşünmüş ve buzdolabını araklamıştım ama raflar doğal olarak bomboştu. Sonuçta alışveriş yapılmamıştı.
''Öğlen için yemek hazırlamak istemiştim ama dolap boşmuş.''
''Düşünce gücüyle dolabı doldurmaya mı çalışıyorsun? Dolabın içine eğilip öylece durmanı başka türlü yorumlayamıyorum.'' Toprak'ın başını hafif yana eğerek gayet ciddi ama eğlenen, parlak gözleriyle bu sözleri etmesi birkaç saniyelik duraksamanın ardından gülümsememi sağladı. Onun sakinleştiğini görmek beni sevindirmişti.
''Ne? Tabii ki, hayır.'' İstemsizce kıkırdadım. ''Dalmışım sadece, ayrıca burada beni izlediğini bilmiyordum.'' Son sözümü söylerken Toprak'ın tepkisine dikkat kesildim ama yüzündeki ifadeyi hiç bozmamıştı. Omuz silkti. Toprak'ı her zaman, her şeye cevabı olabilecek bir şekilde düşünüyordum sanırım, cevapsız kalmasını yadırgamıştım.
Neden beni izliyordu ki, neden bakıyordu?
Toprak'a karşı o kadar fazla soru vardı ki içimde, ne zaman döküleceğimi merak etmiyor değildim. Oval, çizgili masanın önündeki sandalyeyi çekip otururken Toprak'ın bakışlarını anlamlandırma çabalarıma son verip konuyu değiştirdim. ''Öğlen yemeğini dışarıda mı yiyeceğiz?''
''Sen nasıl istersin?'' Toprak'ın soruma soruyla karşılık vermesi bir anlığına afallattı beni çünkü vereceği cevaba uyum sağlamayı düşünüyordum.
''Aslında beni dinleyecek olursan evde yemeyi tercih ederim. Hem yemek yapmayı özledim hem biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım var, bence yemek yapmak kafa dağıtmak için gayet başarılı, hem de güzel bir tarif biliyorum.'' Toprak'ın sessiz bir şekilde beni izlediğini gördüğümde tekrardan dudaklarımı araladım. ''Ne dersin?''
Toprak, transtan çıkar gibi gözlerini kırpıştırdıktan sonra yaslandığı duvardan bedenini ayırıp konuştu. ''Öyle bir istedin ki, aksini düşünseydim bile olumsuz cevap verebileceğimi sanmıyorum. Bence de evde yemeliyiz.''
Keşke bazı şeyleri de öyle bir istediğimi fark etseydi de...
Can sıkıcı, bunalım konuları açmayacağımı kendime hatırlatarak düşüncelerimi susturduktan sonra tebessüm ettim. Toprak'ın bakışları gülüşümde oyalandığımda kaşlarımı çatmamak için zor tuttum kendimi. Ne bakıyorsun ne bakıyorsun be adam? diye hesap sormamak için kendimi daha ne kadar tutmalıydım, hatta tutmalı mıydım onu bile bilmiyordum. O yüzden her zaman olduğu gibi sessiz kalmayı tercih ettim.
''İstediğin malzemeleri yaz o zaman, ben gidip alayım.''
Uzattığı telefonunu aldım. ''Ben de gelebilirim.''
''Evet gelebilirsin.'' dedi Toprak, onaylar bile tonlamayla. ''Ama henüz iyileştiğinden emin değilim. Şömineyi yaktım. Sıcak bir salonda beni beklemen daha iyi olur.''
Söylediği fikir hoşuma gittiği için ısrar etmek istemedim. Zaten öylesine söylemiştim. Başımla onaylayıp telefonunu açtım, kilit olmaması dikkatimi çekmişti ama saniyeler sonra, notlar uygulamasına gireceğime yanlışlıkla, mesajlar uygulamasına dokunduğumda şifre istendiğini fark ettim. Demek ki bazı uygulamalarını kilitli tutuyordu. Toprak'ın başımda dikildiğini hatırlayarak hızlıca mesajlar kısmını kapattım ve notlara girip yazmaya başladım.
Tarifin malzemelerini hatırlamaya çalışarak geçen birkaç dakikanın ardından telefonu uzatıp tebessüm ettim. Sabırla ve sessizce beni beklemiş olmasınaydı bu tebessüm. ''Bu kadar.''
''Başka bir isteğin var mı marketten?''
''Yok.''
Toprak, elimdeki telefonu alıp kapıya doğru ilerledi. Kapının önündeyken duraksayıp başını bana çevirdi. ''Aslında şömineye pek yaklaşmasan iyi olur.''
Kaşlarımı kaldırıp ona baktığımda konuşmaya devam etti.
''Üzerindeki kazak zaten kalın, geldiğimde seni ateşler içinde bulmak istemiyorum. O anları bana yine yaşatma.'' Toprak'ın son cümlesini söylerken ki ses tonu dikkatimden kaçmamıştı. Sanırım onu o gün çok korkutmuştum.
''Tamamdır.'' diye mırıldandığımda kısa bir süre daha bakıp gitti. Bir süre sonra çarpan kapının sesini duymuştum. Mutfaktaki pencerenin önünden dışarıyı izledim. Burası evin arkasını gösteriyordu, ağaçlardan başka hiçbir şey görmüyordum. Nihayet düşüncelerimle tek kaldığımda, Toprak'ın tavrını düşünmeye başladım.
Ama kısa bir süre sonra bu düşüncelere bir son verdim. Çok tuhaf hissediyordum, karnıma ağrılar saplanıyordu sanki. Benimle ilgilenmesini, beni düşünmesini, bana karşı güven dolu, sıcak tavrını düşündükçe sıcaklıyor, içimdeki garip yoğunlukla kıvranma hissiyle dolup taşıyordum.
Bana karşı olan tavrından, bakışlarındaki anlamsızlıklardan saklanmak yoruldum Toprak Karatuğ.
Bu sefer kaçmayacaktım, kendime söz verdim.
Onun ilgisine, güven dolu kollarına, sıcaklığına kendimi emanet edip huzurun tadını çıkaracak ve tatil diye bahsettiği günleri gerçekten tatil gibi yaşayacaktım. Buna ihtiyacım vardı, çok fazla. Artık sorgulamaktan, onun etkisinden kaçmaktan, amacıma ulaşmak için ona gard kuşanmaktan yorgun düşmüştüm.
Birkaç gün olsun kaçmasam, onun yakınlığına uzaklıkla karşılık vermesem ne olurdu ki? Sanırım bu tatile, sorumluluklarımı, dertlerimi emanet edip etrafımı saran Toprak Karatuğ etkisine kendimi birkaç gün kaptırmaktan sorun olmazdı. Sonuçta dediği gibi bir haftalık tatil için buradaydık. Ondan sonra her şey eskisine dönerdi.
Kendimi Toprak'ın üzerimdeki etkisine özgür bıraktığım gibi çekip almasını da bilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomanceSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...