10.BÖLÜM

10.2K 434 21
                                    


Güzelliğin şimdiden başımı yakmaya başladı, küçük kız çocuğu.

Yutkundum. Kötü bir şey mi söylemişti, iyi bir şey mi anlamamıştım. Gözlerimi kırpıştırdım, onun gözlerini seyrederken. Okyanusun sığ ve derin kısımlarının birleşimi gözleri, yüzüme birkaç saniye baktıktan sonra pencereye çevrildi. Elini çenesine koyup bakışlarını parkede tutarken düşünceli görünüyordu. Siren sesleri kesintisiz, sokağı kuşatırken ben bile gerilmiştim.

Ama o çok sakindi. Korkmamıştı, gerilmemişti... Yalnızca düşünüyordu. Sakinliğine hayran kalmamak imkansızdı. Şimdi polislerin içeri girip Toprak'ı götüreceğini ve beni de aileme teslim ettiğini düşündüm. Bu düşünce beni nedense rahatsız etmişti. Onun ikinci kez polislerin eline düşmesinde payımın olması tam bir facia olurdu herhalde.

İstemsizce şefkat oluştu Toprak'a karşı, içimde. Öfkesi onu tehlikeye atıyordu. Keşke ona sineye çekebilmeyi, kötülüğe kötülükle karşılık vermenin insanın kendisini kirletmekten, etrafına biraz daha kötülük bulaştırmaktan başka bir işe yaramadığını anlatabilseydim. Ama bunun ne kadar imkânsız olduğunun farkındaydım.

Tam şu anda polisler, evin etrafını kuşatmışken bile pişman olmadığına emindim. Öyle dimdik, öyle cesur, öyle kararlı duruyordu ki. Ve öyle öfkeli... Onun öfkesi, felaketimiz olacaktı, bunu iliklerime kadar hissettim. Bugün, bu saat içinde adam kaçırmaktan hapse girse, çıktığında daha büyük bir kinle, peşimize düşecekti.

Onun öfkesinden kaçmanın, olacakları ertelemenin her şeyi daha da kötüye götüreceğine neredeyse emindim. Polis arabasının sirenlerini duyduğum ilk anda zihnimde beliren düşünceyi uygulamaya karar verdim. Hem bunu yaptığımda, vicdanım da ona karşı rahatlamış olacaktı.

''Benim bir fikrim var.'' dediğimde, bakışları hızla ve dikkatle bana çevrildi. ''Beni kaçırmadığını söyleyeceğim.''

Elimi arkaya attım ve saçları avuçlayıp toplar gibi yukarı kaldırdım. Ensemdeki soğuk terleri hissediyordum. Düşüncemdeki kadar basit olmadığını konuştuğumda anlamıştım. Yalan söylemek benim için çok zordu, her şeyi berbat etme olasılığım yüksekti. Kapı sertçe çalınmaya başladığında yumruklarımı sıktım. İyice gerilmiştim. ''Kendi isteğimle senin yanında kaldığımı söyleyeceğim.'' diye fısıldadım.

Kaşlarını çatıp şüpheyle yüzümü incelerken ''Neden?'' diye sordu sadece.

''Bunu konuşuruz.'' dedim, tuttuğum saçlarımı bırakırken. Belki de kapı açıldığında onu satacağımı düşünüyordu. Muhtemelen bana güvenmiyordu ama başka yapacağı bir şey de yoktu. Kapı artık kırılacak gibiydi, çok hızlı ve sert çalıyorlardı. Kollarımı öne doğru uzatıp kapıyı hızlıca açtım.

Üç polis, ellerindeki silahlarla kapıda dikiliyordu. Nefes alışverişlerim hızlandı, bu kadar silahı aynı anda hemen yakınımda görmek beni huzursuz etmişti. Arka tarafta da polisler vardı, baya kalabalık bir ekipti. En öndeki saçları beyaz, diğerlerine göre daha yaşlı polis kolumdan tutup beni kendine çekti. ''Gel kızım.'' Yüzümdeki korku ifadesini yanlış anlamış olmalıydı ki ''Korkma, ailene götüreceğiz. Bitti artık. Kurtuldun.'' dedi, ikna edici ses tonuyla.

Ama bilmiyordu ki korkum, zihnimdeki düşünceyi hayata geçirirken her şeyi mahvetmek istemediğimdendi. ''Gitmek istemiyorum.'' dedim, Toprak'a dönerken. Sadece düz bir şekilde bakıyordu. Tekrardan polise döndüm. ''Ben kendi isteğimle burada kalıyorum, haberler yanlış.''

Polis, şüpheyle bakarken arkadaki adamlar Toprak'a doğru adım atacakken durdular. Yaşlı polis, dostane bir tavırla neden aileme haber vermediğimi, onları neden boş yere korkuttuğumu sorup kızdı. Biraz sessiz kaldıktan sonra, ''Yine de ifade vermek için karakola gelmek zorundasınız.'' demişti.

AŞK KUYTUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin