''Seni öldüreceğim lan, görürsün.''
Kükreme sesini andıran bu sesle sıçrayarak doğruldum uzandığım koltuktan. En son kitabı okurken gözlerimin kapandığını hatırlıyordum. Şimdi bu ses de neyin nesiydi? Hızla koltuktan kalkıp gelen seslere doğru kulak kesildim. Kapıya doğru yürüdüm, sesler yakınlaşıyordu. Sanırım, koridorda kavga çıkmıştı. Ben uyuyalı kaç saat olmuştu acaba? Toprak hâlâ ortalarda yoktu. Tehdit cümleleri, yüksek sesle büyürken kaşlarımı çattım. Böyle büyük bir otelde nasıl bunlar oluyordu, kimse müdahale etmiyor muydu? Merakla kapıyı açtım.
Kızıl saçlı kadını kolundan tutup arkasına alan adam, önündeki uzun, zayıf adama hakaretler, tehditler yağdırıyordu. Kadının üzerinde mor, sıfır kol gecelikten başka bir şey yoktu. Kapının önünde durup olanları izledim, tek meraklı ben değildim sanırım. Koridordaki çoğu kapı açıktı ve insanlar, kavgayı izliyordu. Dinlediğim kadarıyla bağırıp çağıran adam, aldatılmıştı arkasındaki kadın tarafından zayıf adamla.
Birkaç saniye birkaç görevli gelip araya girdi. Uzun bir laf dalaşının ardından üçünü de koridordan çıkarmayı başarmıştı görevliler. Hayretle önüme döndüm. Böyle olayları sadece filmlerde falan görüyordum. Neymiş adam aldatılıyormuş da basıyormuş otelde. İlk defa böyle bir olaya tanıklık ediyordum, şaşırmadan edememiştim.
Omzumdaki eli hisseder hissetmez yan tarafıma döndüm. ''Selam, Şirin.'' Bu Ozan'dı. Onun esmer, sakallı suratını unutmak imkansızdı.
''Selam.'' diye mırıldandım. Geriye doğru bir adım attım, odaya girmek istiyordum artık. Toprak gelirse hoş şeyler olmazdı, farkındaydım. Olay kaldıracak halim yoktu. ''Ve görüşürüz.'' Elim kapı kulpuna gitti.
Kapı kulpunu tutan bileğimi tutup kendine çektiğinde ona doğru iki adım atmıştım hızla. Kapı kapanırken dudaklarım aralandı. ''Ne yapıyorsun ya, sen?''
Yüzünü buruşturup dudağını ısırırken mahcup bir tavır belirdi ifadesinde. ''Bileğini tutup kendime çekeyim dedim de gitme diye. Kapıyı tuttuğunu fark etmedim. Kusura bakma.'' Allah'ım bu ne saçma bir şeydi ya? İnanmakla inanmamak arasında kaldım. Ne olacaktı şimdi? Telefonum da kart da içerideydi. Koridorda tek bir görevli yoktu ki.
''Of ya.'' dedim, şakaklarımı ovuşturup. ''Ben nasıl içeri gireceğim şimdi?''
''Ben gerçekten özür dilerim tekrardan.'' dedi, dudaklarını birbirine bastırdı. Nedense hiç inandırıcı gelmiyordu, göz devirmemek için zor tuttum kendimi. ''Toprak'ın yanına götürebilirim istersen seni, o toplantıdan geldim ben de şimdi.''
Bir süre sessiz kaldım ama başka bir çarem yoktu sanırım. ''Tamam.'' dedim mecburen. Yüzü memnun bir şekil alırken bileğimi tutup ''Gel benimle.'' dedi. Elimi kendime çekip peşinden gittim. Hiçbir tepki vermemişti elimi çekmeme.
Asansörün önüne geldiğimizde tedirgin olmadım değildi. Onunla yakın olmak pek hoşuma gitmiyordu. Daha birkaç kez gördüğü kıza karşı aşırı yakındı. Asansör hızlıca geldi ve bindik. Gözlerimi, yerde tuttum. Fazla muhatap olmak istemiyordum. Toprak, bu olana ne diyecekti acaba? Ozan'ın eli yüzümün önünden geçip hemen yanımdaki kat sayılarına gitti. Bir düğmeye basmıştı ve kapı kapanmıştı. Hangi kata gittiğimizi bile bilmiyordum.
Sıkılgan bir nefes verdim. Neden bu kadar uzun sürüyordu ki bu asansör yolculukları. Asansörün kapısı açıldığında önce ben, arkamdan Ozan geldi. Bana bakıp tebessüm ettiğinde nezaketen ben de tebessüm ettim ve hemen önüme döndüm. Girişteydik. Hızlı adımlarla yanımdan geçti, şimdi önümden yürüyordu. Ama bakışları ara sıra üzerime çevriliyordu. Peşinden gittim. Giriş çok sakindi. Resepsiyondaki iki kişi ve yerlere paspas atan erkek bir görevli dışında kimseyi görmüyordum.
Otomatik kapının önüne geldiğimizde ''Toplantı otelin dışında mı?'' diye sordum. Ozan, otomatik kapıyı es geçip hemen yanındaki kapıyı kendine çekerek açtı. ''Evet.'' demişti kısaca. Dışarı çıktığımızda keskin soğukla, titredim. Kollarımı birbirine dolayıp yürümeye devam ettim. Ozan artık yanımda yürüyordu. Elini, sırtıma koyup sola doğru yönlendirdi beni. Yana doğru kayıp elini çekmesini sağladım. Onunla yakın temasta olmak istemediğimi vücut dilimle yeterince anlatamıyor muydum?
Yaklaşık beş dakikadır yürüyorduk, arkama baktım oteli görüyordum hâlâ ama baya bir uzaklaşmıştık. Etrafımız karanlıktı, hiç insan yoktu neredeyse. Ozan'ın telefonu çaldı. Melodi bir dakika sonra hâlâ kesilmezken ''Açmayacak mısın?'' diye sordum. Kaşları çatılmıştı, yüzünde gergin bir ifade vardı.
''Hayır, açmayacağım.'' dedi telefonun düğmesine bastırıp kapattıktan sonra cebine attı. Asker yeşili ceketini çıkarıp bana uzattı. ''Üşüyorsun, al giy.''
''Yok, sağ ol.'' diye mırıldandım. Ne zaman gidecektim Toprak'ın yanına? Sıkılmaya başlamıştım artık. Önümü bile zor görüyordum. Küçük küçük binalar ve karanlık vardı sadece.
''Al şunu. Toprak da burada olsa üşümeni istemezdi. Almanı söylerdi.'' dedi.
Kaşlarımı çatıp ona döndüm. ''Bence bunu söylemezdi.''
''Sen onun isteklerini yapan bir köle misin?'' dedi, kaşlarını çatıp. Bu tavrı sinirimi bozmuştu. Beni ikna etmek istediği belliydi.
Duraksadım. ''Ne alakası var?''
''Hadi giy şunu, birazdan alacağım zaten senden.'' deyip omuzlarıma bıraktı. Ceketi düşmesin diye tutarken sıkılgan bir nefes alıp üzerime geçirdim. Daha fazla uğraşamayacaktım. ''Ne zaman gideceğiz?''
''Birazdan.''
Önümde yürüyordu artık. Göz devirdim rahatça. Beş dakika daha yürümüştük ama etrafta küçük, bakımsız binalardan başka bir şey yoktu. En sonunda bir otoparkın içine girdik. Durmuştu ve etrafına bakınıyordu artık. Sıkıntıdan ofladım. ''Hani neredeler?''
Bana dönüp gülümsediğinde kaşlarımı çattım. ''Ne?''
Dudaklarındaki kıvrılış samimiyetten uzak, sinsi bir kıvrılmaydı. Gözlerindeki parlak ifadeyle sessizce bana bakmaya başladı. Gözleri, bedenimi süzmeye başladığında istemsizce geriye doğru bir adım attım. O da bir adım bana doğru attı.
Bir adım daha geri gittim.
Ve o bir adam daha bana doğru geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomanceSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...