Duş kabininden çıktıktan sonra ıslak ayaklarımı, fayansın üzerindeki kilime sürüp kuruttum ve aynalı dolaba doğru yürüdüm. Dolaptan çıkardığım havluyla önce saçlarımdaki ıslaklığı alıp ardından vücudumu kuruladım. Kıyafetleri üzerime geçirirken son zamanlarda hiç olmadığım kadar ferah ve rahat hissettim. Çıkardığım kıyafetleri sepetin üzerine bıraktım, bu temizlik işlerini sanırım Toprak yapmıyordu ama şu ana kadar eve gelen birini de görmemiştim.
Dün gece karıştırdığım için aşina olduğum dolaptan kurutma makinesi çıkardım ve prize taktım. Saçlarımı iyice kurutup kurutma makinesini yerine koydum. Saçlarımı iki tarafa ayırıp her iki tarafa da mısır örgüsü yaptım, çekmeceden bulduğum bir para lastiğiyle de örgümü sabitlemiştim. Akşama doğru saçlarımı açardım, kıvır kıvır olması hoşuma gidiyordu.
Banyoda çok fazla oyalandığımı düşünerek kilitlediğim kapıyı açtım. Açar açmaz karşımda Toprak'ı görmem, irkilerek geri adım atmama sebep olmuştu. ''Bu iki oluyor.'' dedim, gözlerimi devirerek. ''Banyodan çıkarken bir anda karşıma çıkman.'' diyerek açıkladım.
''Öldüğünü düşünmeye başlamıştım.'' dedi, beni süzerken. Bakışlarının altında ezildiğimi hissederken yanından geçip odaya girdim.
''Koridordaki banyo ne zaman tamir edilecek?'' diye sordum, sıkılgan bir tavırla. Her lavabo ihtiyacında onun odasına girmek istemiyordum artık.
''Örgü yakışmış.'' dedi, düz bir sesle. Bu sık duyduğum bir iltifattı.
''Teşekkür ederim.'' diyerek hafifçe tebessüm ettim.
''Yarın gelecekler.'' dedi, soruma karşılık. Yanıma gelip cebinden çıkardığı telefonu bana uzattı. ''Bu telefon artık senin.'' dediğinde gözlerim parladı. Annem ve babam beni düşünürlerken burada böyle iyi olmak beni rahatsız ediyordu, onları arayıp en azından iyi olduğumu söyleyebilirdim.
''Boşuna heveslenme. İçinde kart yok.'' dedi, bakışlarımı görür görmez. ''Oyun falan oynarsın, saate bakarsın. Ben, dışarıya çıkıyorum. Akşam gelip seni alacağım.''
''Annemleri arayıp iyi olduğumu söylemem gerek.'' dedim, ikna eder bir tonlamayla.
''Acelem var, çıkıyorum. Bunu hallederiz bir ara.'' deyip kapıya yürüdü.
''İyi, peki.'' derken omuzlarım çöktü çaresizce.
''Sekiz buçuk gibi hazır ol.'' dedi, çıkmadan önce. Cevabımı beklemeden aşağı inerken kendi kendime başımla onayladım. Telefonun yan tuşuna basıp ekranı aydınlattığımda saatin dokuz buçuk olduğunu gördüm. O kadar saat dışarıda ne yapacaktı acaba? Ben artık kaçırdığı kız değildim, o yüzden beni almadan çıkıyordu herhalde. Omuz silktim, beni ilgilendirmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomanceSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...