11.BÖLÜM

9.9K 434 33
                                    


Araba kapısının çarpılma sesiyle gözlerimi araladım. Yaklaşık on dakikadır gözlerimi dinlendirip düşünüyordum. Toprak, anahtarları takıp arabayı çalıştırırken bakışları bir saniye kadar üzerimde durup önüne çevrilmişti. Toprak'ın sol kaşının üzeri hafif kanamıştı, küçük bir yaraya benziyordu. Doğruldum.

''Rahatladın mı?'' diye sormuştum.

Cevap vermedi.

Göz devirdim tam yaslanacakken direksiyonu tutan ellerini fark ettim. Yüzümü buruşturmadan edememiştim. Elleri kesik içindeydi, soyulmuş deriler vardı ve kan içerisindeydi. Onun eli bu haldeyse, Ozan'ın yüzü ne durumdaydı acaba?

''Çok kötü olmuş.'' dedim. Bana bakmadığı için açıklamak zorunda hissettim kendimi. ''Elin.'' Elimi uzatıp dokundum elinin üstündeki yaraya. Elinin kasıldığını hissettim, bakışları bana döndü.

''Pansuman gerek.'' diye mırıldandım, elindeki açık yaralar mikrop kapabilirdi.

''Gerek yok.'' dedi, bakışlarını üzerimden çekerken. Virajı dönerken ''İyiyim.'' neti, düz bir sesle.

Bence, kesinlikle gerek vardı ama sessizliğimi kuşanıp koltuğa yaslandım. Hâlâ sinirli gözüküyordu ve onunla laf dalaşına girmek istemiyordum. Evin önüne gelmiştik, yol boyunca birkaç kez istemsizce bakışlarım, yara bere dolu eline kaydı ve yüzümü buruşturdum her seferinde.

Arabadan çıkarken ailemi düşündüm, acaba bu haber onlara iletilmiş miydi? Verecekleri tepkiyi düşünmek bile istemiyordum, bu beni ağlamaya itiyordu. Evin kapısının pervazına yaslanırken Toprak da kapıyı çarpıp arabadan çıktı. Adımları, acelesiz ve umursamazdı. Sakince gelmesini bekledim. Birkaç saniyede üşümüştüm.

Havalar gerçekten de Eylül ayından beklenmedik kadar soğuktu. Ve sızlayan burnum, ağrıyan boğazım hasta olacağımı işaret ediyordu. Kapının önüne gelene kadar gözlerimin içine bakmıştı, ben de bakışlarımı hiç çekmemiştim. Düşündükçe tuhaf gelse de ona alışıyordum sanırım. İlk zamanlar kadar çekingen değildim.

Toprak, anahtarları kilide takıp çevirirken istemsizce yine ellerine bakmıştım. Pansuman için ısrar etmek istiyordum ama olumsuz cevap alacağımı az çok tahmin edebiliyordum. İçeri girdiğimizde gerindikten sonra ceketi çıkardım. Toprak, kapıyı kapatıp yanımdan geçerken kapıyı kilitlememesine dikkat ettim, sonuçta artık zorla yanında kalma meselesi yoktu.

''Ben uyuyorum.'' Merdivenlerin ucuna geldiğinde bana döndü. ''Bir şeyler ye, açlıktan öleceksin.''

Ceketi portmantoya asarken ona dönüp başımla onayladım, bunu gördüğünde merdivenleri tırmanmaya başladı. Hızlı adımlarla mutfağa gittim, hayatımda ilk defa bu kadar uzun süre aç kalmayı deneyimlemiştim. Kesinlikle güzel bir şey değildi. Dolaptan birkaç atıştırmalık çıkarıp masaya oturdum.

Tanımadığım bir erkekle aynı evde yaşamanın tuhaflığı vardı hâlâ içimde.

Toprak'ın kapısının önünde kararsız bir şekilde dikilirken, zihnimde düşünceler akıp gidiyordu yine. Eve, Toprak'ın iş arkadaşları dışında biri gelmediğine göre koridordaki lavabo hâlâ arızalıydı. Yiyip içmiş, mutfağı toparlamış ve ışıkları kapatıp üst kata çıkmıştım ama lavabo ihtiyacımı gidermem gerekiyordu, uyumadan önce.

Umarım, Toprak'ın odasına o uyuyorken girmem bir sorun olmazdı. Yani başka ne yapabilirdim ki? Kendimle çatışmayı bırakıp yavaşça kulpu aşağıya indirdim. Araladığım kapıdan içeri başımı uzattım, Toprak siyah bir atletle yatakta sırt üstü uzanıyordu, üzerinde yorgan falan yoktu. Üşümüyor muydu, bu soğukta?

AŞK KUYTUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin