Toprak'ın odadan çıkmasıyla kendimi peşinden adımlarken buldum. Artık eskisine göre daha iyi hissediyordum. Vücuduma saplanan soğuk su, sanki üzerimdeki tır geçmiş hissini, ağırlığı da söküp itelemişti. Ayrıca Toprak'ın gelmesi de iyi hissettirmişti, on karşı mahcup ve telaşlı duygular içinde de olsam bu böyleydi.
Merdivenlerden inerken Toprak, başını hafif yan çevirip kısa bir süre arkasındaki bedenime baktı. Onun duraksamasıyla ben de duraksamıştım. Kendimi zor frenleyip bir anda dibinde bulmuştum. Bu şekilde neden peşinden koştuğumu sorguluyor olabilirdi, bunu ben de bilmiyordum. Tekrardan önüne dönüp sabırlı ama hızlı adımlarla kapıya ilerledi.
Kulpu indirip kapıyı kendine çektiğinde kapı deliğini neden kullanmadığını sorguladım içten içe. Bu adamın hareketlerinden öz güven ve asalet akıyordu resmen. Ondan etkilenmemem gerektiğini kendime hatırlatarak kapıya doğru bir adım attım. Ondan etkilenmem hatta bunun ilerlediğini düşünmek ödümü patlatıyordu. Bu her şeyi zorlaştırdı, bunun bilincindeydim.
Benim onu, babamı öldürmekten vazgeçirecek iradede olmam ve gerekirse ona karşı koymayı bilmem lazımdı. Bir iki adım daha atıp kapının dışındakileri görmeye çalıştım. Şimdi Toprak'ın birkaç adım çaprazındaydım. Beni gördüğünde ''Şirin!'' diyerek sevincini sesine fazlasıyla yansıtan arkadaşımı -Damla'yı- gördüğümde ellerimi dudaklarıma yerleştirdim şaşkınlıktan.
Bir tarafındaki Cem ve diğer tarafındaki Halil'i gördüğümde şaşkınlığım ikiye katlanmıştı. Damla'nın sevinç dolu, meraklı bakışları ve Cem'le, Halil'in neler olduğunu anlamaya çalışan sert, kararsız ifadesi üzerimdeydi. Toprak'ın bakışları kısaca arkadaşlarımın üzerinde dolaşıp bana döndüğünde yoğunlaştı.
Açıklama gereği hissederken ''Liseden arkadaşlarım.'' dedim, hızlıca. Hem heyecanlıydım hem de gergindim. Burayı nasıl bulduklarını düşünüyordum ayrıca Toprak'ın ters bir tepki vermesinden çekiniyordum, sonuçta burası onun eviydi. Toprak'ın bakışları hâlâ üzerimden ayrılmazken kaşlarımı kaldırıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Gözleriyle, bacaklarımı işaret ederken ıslak bir atlet ve kısacık bir içlikle, sadece kalçama kadar kapatan bir havluyla karşılarında dikildiğimi fark ettim.
İstemsizce bir geri adım atarken Damla'nın arkasına dönüp seslendiği yere baktım. ''Bıraktığın için teşekkür ederiz. Bundan sonrası bizde.'' dedi. Konuştuğu kişinin Ozan olduğunu görünce kaşlarımı çattım. Tabii ya, burayı tek başına bulmaları ve gelmeleri imkansızdı. Bu işin kaynağı Ozan'dı demek, ama neden?
Toprak, sert bir ifadeyle Ozan'a baktıktan sonra yanıma geldi. Bizimkiler de içeri girmişti. Damla, neler olduğunu soran bakışlarıyla beni izliyordu. Halil ve Cem de pek farksız sayılmazdı. ''Giyinip geliyorum.'' diye mırıldandım, onlara sırtımı dönerken. Acaba akıllarında ne hinlikler geziyordu, Toprak'ın üst kısmının çıplak, benimse ıslak ve açık saçık olmamdan.
Evin kapısının açık kaldığını da fark etmiştim. Toprak, hemen arkamdaydı. Merdivenlere doğru yürürken arkadaşlarım da koltuğa oturuyorlardı. Üzerimde hâlâ biraz da olsa halsizlik vardı, bu yüzden tırabzanlara tutunmak isteyerek kenara doğru adım attım ama Toprak'ın kolumu tutup kendi önüne çekmesiyle isteğimi başaramamıştım. Ona dönmek istedim ne yaptığını sormak için ama hemen arkamdaydı ve iki kolumu da tutuyordu.
''Ne yapıyorsun?'' diye sordum, basamakları izlerken.
''Bu şekilde, merdivenlerde yürüyorsun tek başına.'' Kaşlarımı çatarak söylediğini anlamaya çalıştım. Ne olmuştu yani? ''Aşağıdan görüyorlar.''
Yok artık, Toprak beni arkadaşlarımdan mı kıskanıyordu? Komiğime giden, tuhaf ve ne kadar itiraf etmek istemesem de hoş bir şeydi. Çok hoş.
''Bunun için arkamda durarak beni gizliyorsun yani.'' diye mırıldandım, sesim istemsizce keyifli çıkmıştı. Arkamdaki varlığı, sırtıma duvar olmuştu resmen. Tırabzanlardan daha kuvvetli bir dayanak olduğu kesindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomanceSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...