Uzun bir süredir kapalı olan gözlerimi, arabanın sürekli zıplamasıyla rahatsız olarak araladım. Sanırım tümsekli yollardan geçiyorduk. Doğrulup saçlarımı arkaya doğru çekiştirirken Toprak başını bana çevirdi.
''Sigara dumanından rahatsız olur musun?'' dedi, bakışları ilgiyle yüzümde dolanırken.
''Yani, evet.'' diye mırıldandım. ''Ama istersen içebilirsin, camları açarız.'' Aslında sigara içmesi fikri hoşuma gitmemişti ama bunun beni ilgilendirmediğinin farkındaydım. Toprak, saniyeler içinde arabayı yol kenarına çekip durdurdu. Elini arabanın üst kısmına uzatıp sigara paketi çıkarttı. Kapıyı açıp dışarı çıkarken afallamıştım. Beni dikkate alması hoşuma gitmişti açıkçası.
Toprak'ın arabanın kaputuna yaslanan bedenini izledikten bir süre sonra ben de arabadan çıktım. Biraz temiz hava almak iyi gelebilirdi, muhtemelen bir saattir arabadaydım. Kapının açılma sesine Toprak, başını bana çevirdiğinde onun bakışları altında kapıyı kapattım ve yanına gittim.
''Seni rahatsız etmemek için dışarı çıktım, sen niye geldin?'' Yüzü hoşnutsuz bir ifadeye bürünürken sigaradan derin bir nefes çekti. Sigarayı dudaklarının arasından çıkarırken bakışları keskin bir şekilde üzerimdeydi. ''Arabaya geç, hava çok soğuk.''
''Biraz hava almak istiyorum.'' diye mırıldandıktan hemen sonra yüzüme çarpan dumanla ellerimi sallamıştım.
Toprak anlamsız bir bakış fırlatırken ''Hasta olacaksın, küçük kız çocuğu.'' dedi.
Küçük kız çocuğu...
Nedense bu kelime hoşuma gidiyordu ve uysallaşmıştım ama yine de arabaya binmedim. Birkaç adım geriye gidip yol kenarındaki taşlı duvara yaslandım. ''Bak buraya duman gelmiyor.'' Toprak, bakışlarını benden çektiğinde ben de yolu izledim. Ara sıra birkaç araba geçiyordu. Kollarımı ovuşturduktan sonra tekrar Toprak'a döndüm. İlk başta konuşmakta tereddüt etsem de dudaklarımı araladım.
''Hem hasta olmam için senin için önemli mi?'' Bir an konuşurken zihnimde, Toprak'ın hastalandığım ilk gün nasıl ilgiyle yanımda olduğu görüntüleri gezindi. Toprak'ın bakışları yüzüme sabitlenirken, kaşlarını çatmıştı. Kurumuş dudaklarımı ıslatıp konuşmaya devam ettim ama bakışlarımı kaçırmıştım. ''Sen beni gerçekten düşünsen babamı öldürmekten vazgeçersin. Yıkılacağım, Toprak...''
Asfalta düşen sigarayı gördüğümde başımı kaldırdım. Toprak hızla önümde dikilmişti. Sinirlendiğini görüyordum. Baş ve işaret parmağıyla çenemi orta sertlikte tutarken dudaklarını araladı. Sıcacık parmakları, üşümüş çenemi ısıtmıştı. ''Sen, babanın konusunun çok dışındasın. Bir daha sakın bu konu üstünden kendi değerini sorgulama.''
Kaşlarımı olabildiğinde çattım. ''Konunun nasıl dışında olabilirim? Ben onun kızıyım.''
''Bu konunun seninle hiçbir alakası yok.'' dedi, kendinden emin bir sesle.
''O beğenmediğin adamın kızıyım ben, Toprak. Gerçek bu.'' diye mırıldandım. Bundan gurur duymuyordum ama böyleydi.
''Sadece kan bağınız var.'' dedi. ''Sen o adamın kızı değilsin, küçük kız çocuğu. Onun kirli yüreğinin yanında, senin tertemiz bir kalbin var. Sen, annemden bahsederken gözleri dolan kızsın. Sen kavgadan, bağırıştan korkan merhametli bir kız çocuğusun.''
Afallamıştım. Titrek bir nefesin ardından dudaklarımı araladım. ''Peki benim değerim ne?'' Elini çenemden çekti Toprak. ''Bu konu üzerinden sorgulayamayacaksam değerimi, neyin üzerinden sorgulayayım?''
Toprak sırtını bana dönerken ''Sorgulama.'' demişti.
O görmese de omuz silktim ve peşinden arabaya bindim. Konuyu değiştirmek istiyordum. ''Eve ne zaman döneriz?'' Kırışık bluzumun kollarını silkeler gibi yaptım. ''Üstümdekileri bir an önce değiştirip duş almak istiyorum. Terledim.''
Toprak direksiyonu çevirirken kısa bir bakış attı bana. ''Eve gitmiyoruz. Abant Gölünü biliyor musun?''
''Duymuştum.''
''Bir haftalığına göl evi kiraladım orada. İkimizin de dinlenmeye ihtiyacı var diye düşündüm.''
Göl evi fikri beni heyecanlandırırken koltuğa yaslandım. ''Haklısın.'' Ama yanımda yedek kıyafetler olmadığı için rahatsız hissediyordum. Kendi kazağımı ve pantolonumu otelin banyosunda unutmuştum.
''Kıyafetleri sorun etme. Orada hallederiz.'' dedi Toprak, düşüncelerimi okumuş gibi. Yüzümde gezdirdiği bakışlarına, tebessümle karşılık verirken başımı cama yasladım.
''Peki.'' diye mırıldanırken gözlerimi kapattım ve Toprak'ı cinayet planından nasıl vazgeçirebileceğimi düşünmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomantizmSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...