37.BÖLÜM

698 19 0
                                    


Kaybolmuş.

Beni zorlukla taşıyan ayaklarımın üstünde içim titreyerek dikilirken, kaybolmuş hissediyordum. Olayların tam ortasındaydım, sebebi olduğum bir kargaşada sessizce ama tüm bedenimle dikiliyordum. Buradaydım ama yok gibi hissediyordum. Ezilmiş, hiçliğin ortasında savrulmuştum âdeta. Kim olduğumu anlayamıyordum, kimin tarafında olduğumu? Oradan oraya sürüklüyordum kendimi. Tepkilerim anlık gelişen duygularımın gölgesinde gelişiyordu. Toprak'ın hikâyesinde bambaşka biri olmak isterdim. Ben sadece yerini, duracağı yeri şaşmış, planları zihninden öteye geçmeyen bilinçsiz bir kız hâline gelmiştim. Olaylar sandığımdan daha hızlı ve basit bir şekilde gerçekleşirken Toprak'ın sert ama hissiz bakışlarına denk gelmiştim birkaç kez.

Toprak, belinde sakladığı silahın ehliyetli olduğunu ve buraya gelmesinde kötü bir amaç olmadığını savunurken, babam ve Ozan ısrarla şikâyeti geri çekmeyeceklerini söylediler. Olayı fark eden mahalleliler etrafımızı kuşatırken, annem gibi çaresizce ve sessizce olanları izliyordum. Sonuç olarak kanıtlanabilen bir suç yoktu ve ortam yumuşamaya başladı. Babam ve Ozan'ın kendi aralarında sinirle söylendiklerini gördüm.

Toprak'a ettiğim ihanetin gösterisi on dakika kadar mıydı yani? Buradaki kavgaya, kaosa susamış insanlar için bu kadardı. İnsanlar dağılmaya başladı. Toprak'ın hissiz, duvar gibi bakışlarıyla bir kez daha karşılaştığımda hiç düşünmeden etrafımdaki birkaç insanın arasındaki dar boşluğu yararak hızlı adımlarla yürümeye başladım.

Kaçıyordum.

Bu on dakikalık gösterinin bedeli bize öyle büyük patlayacaktı ki. Ben buna hiç hazır değildim. Hiç. Ona bakmadım, kimseye bakmadan hızlıca oradan ayrıldım. Herkesi arkamda bıraktığımı fark edince kısa bir an duraksayıp başımı gökyüzüne çevirdim ve derin bir nefes aldım. Toprak'ı vazgeçirmeye uğraşmaktan, şu hayatta faydası bir elin beş parmağını geçmeyen adi babamı korumaya didinmekten, herkesin iyiliğini sağlamaya çalışmaktan öyle yorulmuştum ki. İstemsizce bir gözyaşı aktı gözümden.

Herkesi bütünlemeye çalışırken kendim paramparça olmuştum. Ne yapsam olmuyordu. Bu hikâyede ne babasının ölümüne izin veren gamsız bir kız, ne de kendisine daha önce dünyada karşılaşmadığı bir şefkatle, ilgiyle yaklaşan adamı arkasına alan biri olmak istemiyordum.

O hep benim yanımda olsaydı, gözlerime şefkatle bakıp, hayattaki en özel şeyiymişim gibi hissettirmeye devam etseydi, ailem benden uzaktayken de onların iyiliğini koruyabilseydim. Tek istediğim buydu. Daha önceden ona da söylediğim gibi yemin ederim ki içindeki kin, öfke geçecek olsa bir ömür sarılmaya razıydım ona. Kendimi anlamıyordum, hiçbir şeyden fedakârlık edemeyecek kadar korkaktım. Toprak'ı anlamıyordum. Onu yumuşattığım zamanlar oluyordu, ona iyi geldiğimi hissediyordum. İçindeki intikam isteğini söküp alabileceğime inanırken bugün bana tam tersini göstermişti. Beni hem yanında isteyip hem de nasıl babama zarar vermesini engellemeyeceğimi düşünürdü?

Telefonumu kapatıp yürümeye devam ettim. Adımlarım da zihnim gibi durgunlaştı. Nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilmediğim için sadece uzaklaşma amacı güderek yürüdüm. Bu, çok yakınımdan gelen fren sesiyle sona erdi. Korkuyla iç çekerken üç adım yana çektim kendimi hızlıca. Başımı çevirip yola baktığımda Toprak'ın arabasını gördüm. Bir anlık refleksle kendimi ileriye atmamın sebebi arabanın bana çarpacağını düşünmemdi ama Toprak sadece hemen dibimde arabayı durdurmuştu.

Yine de yüzümdeki korku ifadesi bozulmadı. Onunla yüzleşmek her şeyden daha korkunç geliyordu şimdi. Arabanın benim tarafımdaki camı açılırken yüzümü utanç sarmaladı. Hiçbir duygu vermeyen keskin bakışlarıyla göz göze geldiğimde bu anı daha önce yaşamış gibi oldum. Ve etrafa baktığımda Toprak'ın beni kaçırdığı gün tam bu noktadan arabayla aldığı aklıma geldi. İki ay gibi bir sürede ne çok şey yaşamıştık ama onun bakışları ilk gündü gibi hissizdi bugün yine.

Bir saat öncesinde öyle değildi dedi, iç sesim.

Beni kucağında sarmaladığı, ilgiyle ve parlak gözlerle baktığı dakikalar canlandı gözümde bir saniyeliğine.

Her şeyi mahvettiğim aklıma dank etti.

Ondan kaçarak buraya kadar yürümüştüm ama şimdi sanki yere çakılmışçasına hareket edemiyordum. Yürüyüp gitmek istiyordum. Ama gözlerimi, hissiz gözlerinden alamadım. Baktıkça da acı çektim. ''Bin.'' diyene kadar arabaya eğilmiş öylece bakıyordum. Nihayetinde hareket edebildim ve omuzlarımı dikleştirip ellerimle saçlarımı geriye doğru iterken gergin bir nefes bıraktım. Bir adım ileri attım. Sırtımdaki bakışlarını öyle somut hissettim ki. Aptallaşma diyerek geriye doğru bir adım attım.

Benim ondan başka gidebileceğim kim vardı ki? Ailem beni zorla ülke dışına sürüklemek istiyordu, tek sorunu okuldaki sınavları ve ilişkileri olan arkadaş grubundan ve ondan başka kimseye sahip değildim. Her şeye rağmen peşimden gelmişti. Nereye kadar kaçabilirdim ki? Kapıyı açıp arabaya bindim.

Onunla göz göze gelmemeye özen gösterdim. Ne diyeceğimi, nasıl bakmam gerektiğini bile bilmiyordum. Sanırım ondan bir adım bekleyecektim ama bana evin önünde attığı öfkeli bakışları hatırladıkça bunu yapmayacağını hissettim. Ben daha emniyet kemerimi bağlayamadan araba son hızla hareket etti bile. Ellerimi önümde birleştirip ifadesizce yolu izlemeye başladım. Hızla akıp giden sokakları izlerken içimdeki çocuk utancından, sıkıntısından gitgide küçülüyordu. Ağzını açıp tek bir kötü kelime söylese ağlayabilirdim.

Ama neyse ki bunu yapmadı. Asfalt altımızda hızlıca akarken arabadaki sessizlik çığ gibi büyüdü. Buna dayanamayıp cebimden kulaklığı çıkardım. Başını bir saniye gibi kısa bir süreliğine bana çevirdi. Hemen yola odaklandı. Müzik dinleyecektim. Sessizliği sevmeme rağmen, bu kadarına dayanamıyordum. Bana konuş, birkaç kelime söyle, kendini savun diye bağıran gerici ve can sıkıcı bir sessizlikti bu.

Kulaklığımı çözerken melodi sesi yükseldi. Toprak'ın telefonu çalıyordu. Birkaç saniye hiçbir şey yapmayınca duymadığını düşündüm. Bakışları yola odaklanmıştı. Elini yukarıdaki bölmeye uzatıp telefonu aldı. Tekrar öne döndüğümde kulaklığın bir düğümü kalmıştı ama kimin aradığını ve ne konuşacaklarını merak ettiğim için kulaklıkla biraz daha uğraşmaya karar verdim. Açtığım kısmı tekrar doladım.

''Önemli değilse sonra konuşalım Tuğcan.'' derken sesi bıkkın çıkmıştı. Karşı tarafı dinledikten sonra ''Sedef mi gelecek?'' diye devam etti. Kaşlarımı çatmamak için dudaklarımı ısırdım, o kimdi? ''Bolu'da olacağım, göl evini ayarladım.'' Sessizlikten sonra devam etti. ''Tamam sen alırsın, akşam görüşürüz.'' Ve telefonu kapattı.

''Kulaklığını takabilirsin artık, konuşmam bitti.'' dediğinde girdiğim düşünce aleminden anca çıkabilmiştim. Başımı kaldırdığımda göz göze geldik. Hızlıca başımı cam tarafına döndürdüm bedenimi, onu dinlediğimi anlaması beni utandırmıştı. Kulaklıklarımı takıp gözlerimi kapattım. Daha önce gittiğimiz göl evine gidecektik demek ki ama Sedef kimdi düşünmeden edemiyordum. Bunu asla soramazdım. Bundan önce konuşmamız gereken bugünkü meseleydi, buna da cesaretim yoktu.

Yolun bitmesini beklerkengözlerimi yumdum

AŞK KUYTUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin