Kitabın arka yüzünü tekrar tekrar okudum, lise zamanlarında da okuduğuma emindim. Çok tanıdık geliyordu ve her okuyuşumda beni büyülüyordu sanki. Ilık suyla bir duş alıp banyodan çıktığımda yatağın üzerinde siyah bir pantolon ve siyah bir bluz, kırmızı bir eşofman takımı ayrıca siyah bir takım vardı. Takım kendisi içindi. Pantolon ve bluzu giymiştim çünkü henüz yatmak için erkendi ve Toprak katılacağı toplantıya belki beni de çağırırdı. Odaya girip çıktığına dair hiçbir ses duymamıştım. Muhtemelen sessizce içeri girip kıyafetleri bırakıp çıkmıştı. Acaba nereye gitmişti? Yaklaşık bir saattir yoktu.
Telefonun, cekette olduğunu ve ceketi de ona verdiğimi hatırladım. Hava iyice kararmıştı, derin bir nefes alıp gökyüzünü izlediğim dakikaların ardından tekrar kitaba döndüm. Çok hoşuma giden ve kendimden bir parça bulduğum sözleri sesli bir şekilde okumaya başladım. Ezberlemek istiyordum. ''İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimî bir mesulünü bulmuştum.: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim ne şeytanı?''
''Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey...'' Toprak'ın sesini duyduğum an irkildim. Başımı kaldırıp vücudumu ona döndürdüm oturduğum yerden. Koltuğun başında dikiliyordu. ''Hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.'' diyerek bitirdi sözleri.
Demek ezberlemişti.
Etkileyiciydi.
Ona hayran kalmak istemiyordum. Konuyu kapatmak istedim. ''Geldiğini fark etmedim.''
''Okumaya dalmıştın.'' dedi, düz bir sesle. Yatağa oturdu sıkılgan bir tavırla. ''Sabahattin Ali sever misin?'' diye sormuştu, boynunu esnetirken.
''Kürk Mantolu Madonna'yı lisedeyken okumuştum. Beğeniyorum.'' Ayaklarımı yere uzattım, bakışlarım ondaydı. Daha fazla yorum yapmak istemiyordum ama kendime engel olamadım. ''Her insan okumalı bence. İnsan kitapta kendini buluyor, çok güzel cümleler var.''
Başını sallayarak onayladı. Kendini geriye attı, şimdi tavanı izliyordu dümdüz uzanırken yatakta. Eşofmanın olduğu poşet yere devrildi onun hareketiyle. ''Başka hangi yazarları okuyorsun?'' dedi, sesi ilgi doluydu. Benim hakkımdaki şeyleri gerçekten de merak ediyor muydu? Hayretle kaşlarımı kaldırırken düşündüm.
''Albert Camus, Dostoyevski, Franz Kafka.'' Ayağa kalktım, oturmaktan bir yerlerim ağrımıştı zaten. ''Daha sayabilirim ama çok beğendiklerim bunlar.''
''Aferin, küçük.'' dedi, başını kaldırıp yavaşça doğruldu yataktan. Yorgun olduğu belliydi. ''Zevkini sevdim.''
Sessiz kaldım.
Yüzü elleri arasına alıp sıkılgan bir nefes aldı. ''Birazdan gideceğim yine. Birkaç saat olmayacağım.'' dedi, başını kaldırıp kısık gözlerini bana çevirdi. ''Odada dinlen sen, yorucu bir gün geçirdin zaten.''
''Aslında gelebilirim, oyalanmış olurum hem.'' dedim.
''Odada kal.'' dedi, net bir tavırla.
''Peki.'' diye mırıldandım. Gelmemi istemediği belliydi. Hasta olduğumdan veya başka sebeplerden bilmiyordum. Üstüne düşmek istemedim.
Tekrardan sıkılgan bir nefes aldı ve ayağa kalktı. Diğer yatağın üzerindeki takımı eline aldı. Neden canı böyle sıkkın duruyordu acaba, bir şey mi olmuştu? Sormak istedim ama soramadım. Dudaklarım birkaç kez aralandı ama sessizliğimi korudum. Üzerindeki ceketi çıkarıp yatağa attı. Kazağının eteklerinden tuttuğunda ''Burada mı giyineceksin'' dedim şaşkınlıkla. Gayriihtiyari bir tavırla yana dönmüştüm anında.
Elleri hâlâ kazağının üzerindeyken başını banyoya çevirdi. Kapı aralıktı. ''Islatmışsın yerleri. Islak yerde giyinmem, evet.''
''İyi, ben banyoya gideyim o zaman.'' dedim, önünden geçerken.
Kolumu tutup ''Ya da arkana dönebilirsin.'' dedi, bakışları kendimi saf gibi hissettirmişti yine. ''Çoraplarını ıslatma şimdi.''
Haklıydı. Gerildiğimde davranışlarımı daha mantıklı şekilde kontrol edebilseydim keşke. Koltuğa oturup yüzümü tamamen gökyüzüne doğru döndüm. Kumaşın bedenine sürtünüş sesi eşliğinde sessizce dışarıyı izledim bir müddet. Yaklaşık üç dört dakika sonra ''Odadan çıkma, yemek istersen arayabilirsin aşağıyı.'' demişti.
Başımla onayladım, sırtım hâlâ ona dönüktü.
''Artık dönmeye ne dersin?'' dediğinde başucumdaydı. Koltuktan kalkıp karşısında dikildim.
''Ozan burada.'' dedi, sert bir ifadeyle. Gözleri anında kararmıştı. Demek görmüştü Ozan'ı. Bu yüzden mi odadan çıkmamam konusunda bu kadar netti? ''Odadan çıkmanı istemiyorum. Acıkırsan odaya yemek söylersin, istersen uyu. İstersen kitap oku, dinlen. İyileşmene bak.'' Telefonumu elime bıraktı.
''Bir şey olursa beni ara, kötü hissettiğin an ara. Gelirim.'' dedi, net bir tavırla. Benden bir cevap bekleyerek başını eğdi. Gözlerime dikkatle bakıyordu.
''Tamam.'' dedim. ''Sağ ol.''
Avucunu alnıma bastırdı. Yüzü memnundu. İyiydim, ateşim yoktu. Kartı bana uzattı. ''Bunu sana bırakıyorum. Dışarı çıkman gerekirse diye sende kalsın. Ama çıkma. Odada kal, küçük kız çocuğu.'' Çenemi kavradı incitmeden. ''Tamam mı?''
''Tamam.'' diye mırıldandım. ''Çıkmamaya çalışırım.'' Kesin söz vermek istemiyordum çünkü yalan söylemekten çok korkuyordum artık. Güvenini bir kez daha sarsmak istemezdim asla.
Memnun bir tavırla arkasına döndü. Cidden de dışarı çıkmamı istemiyordu, bunu çok net anlıyordum. Bu kadar ısrarcı olduğuna göre sadece hasta olduğum için değildi. Ozan'la karşılaşmamı istemiyordu belki de. Kapıdan çıkana kadar onu izledim. Kapıyı kapatmadan önce kısa bir bakış atmıştı. Sıkılgan bir tavırla koltuğa yaslandım. Kitabı elime tekrardan aldım, ben de bu şekilde oyalanırdım. Yapacak bir şey yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KUYTUSU
RomanceSonuçta aşk, gerçekten de her şeyi mahvetmek için iyi bir sebeptir. 'Birkaç polisin elinde silahla ona doğru yürüdüğünü fark ettim. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.' Nefreti, aşk silebilir miydi? Buna karar vermek için daha erken...