Şamil sabah telefon sesi ile uyandı. Yanında yatan kızına baktı önce, o kadar güzel uyuyordu ki. Telefona uzattı elini, biraz daha çalarsa Zümra bebek uyanabilirdi. Önce sesini kıstı, sonra ekrana baktı. Dedesi arıyordu, yataktan kalktı hemen balkona çıktı. Kızı uyansın istemiyordu.
"Dede..."
"Şamil, iki saat sonra Bursa'dayım. Senin evine geliyorum. Şirkete gitme."
"Hayırdır" diye sordu merakla.
"Hayır..." diyerek telefonu kapattı. Konu önemli olmalıydı. İki gün önce halasını görmüştü pek keyifliydi. Babamın yanına gittim falan demişti. Bir de o Hasan Basir'in kızından bahsetmişti.
Geçen hafta Dedesi Şamil'i ziyarete gelmişti. Aralarında epey soğuk hava esmişti. Emin Dede şirkete gelmiş ve direk Şamil'in odasına girmişti. Şamil dedesini görünce hemen ayağa kalkmış, gidip elini öpmek istemişti. Elini öptürmemişti torununa...
"Otur karşıma..." demişti hiddetle "Otur karşıma ve beni dinle." Şamil, dedesinin emrine uyup oturmuştu.
"Neler oluyor Dede?"
"Neler mi oluyor? Bunu ben sana sormaya geldim." Diye bağırdı Emin Dede. "Tamam anladım karın öldü. Yastasın... Onu da anlarım. Ama senin bu yaptığını anlamam Şamil."
"Be...."
"Kes ve beni dinle." Diyerek torunu susturdu "Ölüm Allah'ın emri, ben sana bunu öğrettim. O kız aldı başını gitti. Günahsız gitti Şamil... Günahsız gitti. Haksız yere kıydılar onun canına hemde hamile bir kadındı hemde lohusa verdi canını... Sen ne yapıyorsun? Söyle bana ne yapıyorsun? O kızcağız sana bir masum bıraktı miras. Sen ne yapıyorsun bana söyle... Sabah akşam içerek mi ona baba olacaksın? Ana yok baba yok... Kimi var o yavrunun de bana hele... O... O ne idiğü belirsiz anneannesi mi? Yoksa ablasının kocasına ağzının suyu akarak bakan o teyzesi mi?"
"De..."
"Dinle... Dinle... Belki aklın başına gelir. Anan o anan nerede? Anan bile o çocuğa nine olamıyor değil mi? Anası öldü gitti... Babası da yasını tutuyor, gece gündüz içiyor. Sen her içtiğinde o yavru bakıcı elinde zebil oluyor. Aklını başına al. Baba ol baba..." Dedi torununa Emin Dede. "O şişelerdeki zıkkım senin derdine çare olamaz. O zıkkım senin evladına baba olamaz." Şamil başı ellerinin arasında dedesinin konuşmasını bitirmesini bekledi. Dedesi onu en son lisede azarlamıştı. Yine tonu buydu. Dersleri asmıştı. O zaman da "Allah senden hesap soracak sana ben mükemmel bir akıl verdim sen ne yaptın diyecek" diye başlayıp Şamil'i azarlamıştı. Bu seferde anlaşılan çok kızgındı.
"Karını istemedim önce tamam hata yapmışım o kız harika bir eş oldu sana. Ama öldü... Emanetine sahip çık."
"Dede... Ben kendime gelmek için uğraşıyorum ama onu unutamıyorum. Olmuyor Dede inan çabalıyorum."
"Çabalama... Kızına baba ol..." dedesine baktı. "Benim tüm evlatlarımın malını emanet edecek kadar adam gördüğüm torunumu istiyorum ben. En küçük torunumun, Zümra bebeğimin babasını istiyorum ben."
"Tamam dede... Kızıma baba olacağım ve o zıkkımı bir daha kızımla arama sokmayacağım." Şamil'den bu sözü duymak istiyordu Emin Dede. Biliyordu Şamil dediğini yapan bir adamdı.
"Sana inanıyorum. Şimdi gelelim iş konusuna" O günden sonra toparlamaya çalışıyordu kendini. Evdeki tüm içki şişelerini evden atmakla başladı işe. Kızına daha çok zaman ayırmaya başladı. Onunla oynuyordu. Dün gece biraz ağladığı için yatağına almıştı. Elini tutarak uyumuştu kızıyla.
Zerrin Hanım ve Zülal bebekle ilgileniyorlardı ama onun baba sevgisine ihtiyacı vardı. Bunu hissetmişti Şamil.
Saat sekiz gibi dedesi geldi eve. Daha henüz kimse uyanmamıştı. Kapıyı dedesine kendisi açtı. Zümra'yı bakıcısına emanet etmişti. Selam vererek eve girdi dedesi. Birlikte çalışma odasına girdiler. Şamil oraya kahvaltı hazırlatmıştı. Dede torun kahvaltılarını yaptılar. Şamil, dedesinin diyeceklerini merak etse de onun öfkeli olmadığını görmüş ve merakı azalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Karası
Ficción General06.02.2023 sabaha karşı yurdumun güneydoğusu sallandı. büyük acı çöreklendi yüreğimize. Bu acının tarifi asla yok. Yıkılan binlerce binanın molozlarının altında kaldı binlerce canımız. Saatler birbiri ile yarışırken, her gelen kurtulma haberi ile y...