Artık sabah olmuştu. Şamil saatlerdir Amina'nın yatağının hemen dibine çektiği sandalyede oturuyordu. Bu küçük Suriyeli savaşçı beş saattir uyuyordu. Ateşi düşürülememişti. Yatakta neredeyse çıplak yatıyordu. Üzerinde sadece ince bir çarşaf vardı. Ara sıra gördüğü kabuslardan olsa gerek elini kolunu sallıyor ve üzerini açıyordu. Şamil karısının ne kadar hassas olduğunu bildiği için sürekli çarşafı düzeltiyordu. Güzel saçları ise örtünün altında durmakta zorlanıyordu. Yüzüyine değişmişti. Bu sefer sanki gülümsüyordu. "Şamil... Şamil..." Onun sesinden adını duymak heyecan veriyordu Şamil'e. Ama sadece sayıklıyordu.
Hemşire birazdan gelir yine ateşini ölçerdi. Uzanıp alnına dokundu. Ateş sanki biraz düşmüşmüydü? Yerinden kalktı. Oksijen maskesini çekti. Ateşten kıpkırmızı olan dudaklarına baktı karısının. Eliyle dokundu önce dudaklarına, sonra kendi dudaklarını değdirdi.
"Seni dondurarak öldürmeye çalışmışlar Suriyeli savaşçım, sen yanarak ölerek onları sevindirme." Diye fısıldadı kulağına. "Daha sen bana eş, minik Zümra'ya da ana olacaksın. Sen kendi evlatlarına ana olacaksın. Onlara anlatacaksın nasıl bir savaşçı olduğunu." Derken gözyaşlarını döküyordu kızın yüzüne. Sonra maskeyi tekrar taktı.
Artık dedesini aramalıydı. Doktor, Amina'yı Ankara'da tedavi eden doktorla konuşmak istiyordu. Telefonunu eline alıp pencerenin önüne geldi. Dedesini aradı. Kısaca ona Amina'nın üşüttüğünü ama çok ağırlaştığını, doktorun Ankara'daki doktorla görüşmek istediğini kısaca anlattı. Dede duyduklarına çok şaşırdı. Hemen hastaneye geleceğini söyledi. Şamil de gelince her şeyi anlatacağını söyledi. 'bir kıza sahip olamadın' demişti dedesi. Haklıydı bir kıza sahip olamamıştı. Amina'nın yanına geldi tekrar...
"Sen benim kızıma sahip olmak için nelere katlandın... Ama ben sana sahip olamadım Suriyeli Savaşçı" dedi karısına. Önce elini öptü, sonra alına koydu dudaklarını. "O ateşin varya seni bu hallere koyan onu bana ver..." Kapının sesini duyunca geri çekildi. Hemşire gelmişti.
"Günaydın" diyerek selam verdi kadın "Ateşini ölçmem lazım." Hemşire elindeki derece ile ateşini ölçtü.
"Düşmedi ateşi... Bu kötü değil mi?" diye sordu çaresizce.
"Doktor birazdan gelecek. Bunu onunla konuşursanız daha doğru olur."
"Kaç ateşi?" diye sordu Şamil.
"Hala çok yüksek..."
"Doktor... Ankaradaki doktorun telefonunu istemişti. Size vereyim..."
"Evet doktor sizden almamı söylemişti." Şamil dedesinin gönderdiği ismi ve telefon numarasını hemşireye verdi. "Doktor hanım birazdan gelecek yanınıza" derken elindeki evraka makinalardaki verileri kaydetti. Saat başı bunu yapmıştı. İşi bitince "Geçmiş olsun" diyerek dışarı çıktı. Karısı ile yine yalnız kalmıştı. Uzun uzun yüzüne baktı Amina Sare'nin... Ne kadarda güzeldi karısı, kara saçlar, kara kaşlar ve göz kapaklarının altında kara gözler... Esmerin en güzel tonu bir ten... Yüzüne yine kötü bir şey varmış ifade yerleşti Amina'nın... Sonra;
"Anne... gitme anne... gitme..." diye feryat etti. "Baba... annesiz olamam ben baba..." Şamil uzanıp karısının elini tuttu.
"Ben yanındayım Amina... Seni bırakmayacağım..."diye fısıldadı. "Sen de beni bırakıp gitme. Zümra beni ve kızımı bıraktı sen de bizi bırakma..." Amina sanki duymuş gibi sakinleşmişti. Şamil elini alnına götürdü, saçlarına doğru okşadı başını. Bir süre sonra doktor ve hemşire geldi.
"Günaydın Şamil Bey, hastamız nasıl?"
"Hala ateşi var. Ateşin bu kadar uzun süre düşmemesi..."
"Şamil Bey, hastama bakayım sonra size bilgi vereceğim." Diyerek Amina'yı muayene etti. Hemşireye verilecek ilaçları tarif etti. "Şamil Bey, isterseniz şimdi sizinle konuşalım." Diyerek koltuğu işaret etti. İkisine oturdu. "Amina Hanım'ın Ankara'daki doktoru ile konuştum. Amina Hanım savaşta ağır yara alarak Suriye'den Türkiye'ye nakledilmiş. Hani derler ya 'ölümden dönmek' işte bunu yaşamış. Yaklaşık 20 gün yoğun bakımda bilinci kapalı olarak kalmı. Hayata ilk tepkiyi ameliyattan onbeş gün sonra vermiş. Zaten yarayı komple iç organlarından almış. Doktoru vücudunda epeyce ameliyat izleri olduğunu anlattı bana. Zaten bunu dün gece gördük. Tüm bunlardan anladığımız ise destekle çalışan, büyük hasar almış iç organlar. Karşımızda gerçekten kötü durumda olan bir hastamız var. Aslında bu kadın daha nekahat döneminden de çıkmamış."
"Yani?"
"Yanisi... İyileşmesi zaman alacak. Soğuğa maruz kalması, hasarlı bölgelerde enfeksiyona sebep olunca ateşi düşürmekte sorun oluyor. Hastamız için hemşireye verdiğim talimatı duydunuz. Eşinizi yoğun tedavi yapabileceğimiz bir odaya almamız lazım. Eşinizi birazdan tekli yoğun bakım odasına alacağız. Orada bir süre tedavi olacak."
"Anladım... Elinizden gelenin en iyi yapın doktor hanım."
"Bundan emin olabilirsiniz Şamil Bey. Eşinizi birazdan birkaç doktor daha konsütasyon yapacak." Şamil başını salladı. "Şimdi ben işimin başına döneyim ve hastamızın tedavisine devam edeyim." Diyerek kalktı. "Şamil Bey, eşiniz iyileşek, onun için dua edin. Allah onu size bağışlasın." Sonra da kapıyı açıp çıkarken;
"Doktor Hanım..." doktor Şamil'e baktı. "Ben yine karımın odasından ayrılmam..." doktor sadece başı ile olur dedi. Çok geçmeden oda hazırlanmıştı ve Amina alınmıştı, Şamil de onunla birlikte gitti.
Amina yoğun bakım odasına Amina'yı ilk aldıklarında Şamil'e dışarıda beklemesini rica ettiler. Şamil dıiarıda kaldı. Bekledi onları. Bekledi... Bir süre sonra çıktılar. Biri 'içeri girebilirsiniz' dedi Şamil'e. Odaya girdiğinde karısının hala uyduğunu etrafında makinalar olduğuu gördü. Doktorda gelmiş ve Şamil'in yanına yaklaşmıştı.
"Verilen ilaçlarla çok yakında ateşi düşecek. Yakında bilincinin açılmasını bekliyoruz. Dua edin... Allah onu size bağışlasın" dedi.
"Amin... Biliyor musunuz? İlk eşimi... Bir cinayet sonucu kaybettim ve eşim o gün bebeğini doğurmadan ölmedi." Gözünden aşağıya yaşlar akıyordu. "Amina ile istemeden evlendim. Ama bu kız ne yaptı biliyor musunuz? Eşimin bana emanetine sahip çıkmak için bu hale geldi. O gün eşimin yaralı olduğu ve hastaneye kaldırıldığı söylendiğinde... Ona yetişebilmek için... Elimden gelen her şeyi yaptım... Geldiğim de kızım doğmuş... Aşık olduğum kadın... Melek olup gitmişti... Dün Amina'nın o karda dışarıda su ile imtehanını duyduğumda... Elimden gelen en kısa sürede gelmeye çalıştım. Ve aşık olduğum ikinci kadın... donarken... yanıyordu..." doktora baktı. "Bu sefer yetişmiş olmayı çok istiyorum..." Doktor, Amina'ya baktı sonra Şamil'e döndü;
"Bu sefer yetiştiniz inşallah..."
****
Öğleden sonra Emin Bey hastaneye geldi. Doğruca Amina'nın bulunduğu odanın yanına geldi. İçeri girmek yasaktı. Şamil dedesinin geldiğini öğrenince Amina'nın yanından ayrıldı. Gidip dedesinin elini öptü.
"Neler oldu Şamil?" diye sordu. Şamil olanları bir bir anlattı. Ne bir eksik ne bir fazla. "Zavallı kızı öldürmek istemiş bu caniler. Sen ne yaptın?"
"Ben ne yaptım? Dede... Amina'yı getirdikten sonra yanından ayrılamadım. Henüz geldiğimi bilmiyorlar."
"Peki ne yapacaksın?" diye sordu kükreyerek.
"Dede, sen onu bana bırak..."
"Gereğini yapmanı bekleyeceğim. Eğer yapmazsan... Ben gereğini yaparım..."
"Yapmazsam yap dede..."
"Amina'yı nasıl göreceğim?"
"Kısa bir süre içeri girebilirsin..." dedi Şamil. Dede içeri girip emanetini görmüştü. Ateşi normal seviyelere gelmişti. Ama uyutuluyordu. "Sakin şuan... Ateşi düşünce sayıklaması bitti. Sürekli savaşı sayıkladı... Kendi dilinde feryat ediyordu... Özellikle 'anne' diyordu."
"Seni sayıklamadı mı hiç?" diye sordu dedesi. Şamil yüzünü dedesine çevirdi.
"Sayıkladı..."
"Korkarak mı?"
"Hayır dede..." dedi gülümserken.
"İyi... Umut var demektir... Sen yemek yemedin mi?"
"Onu bırakmak istemedim..."
"O zaman bana bırak ve git yemek ye... Bu kızın sana ihtiyacı var."
Şamil dedesinin ısrarı ile kafeye gidip bir şeyler aldı... Hemen karısının odasının oraya gitti. Dedesine de yiyecek bir şeyler aldı. Dedesi koridorda bekliyordu. Torununu görünce;
"Ne oldu?"
"Sana da aldım... Beraber yiyelim dedim..." dedi "Sen tutar mısın?" diyerek elindekileri uzattı. "Ben bir bakayım Amina Sare'ye" diyerek odaya girdi. Hemen ateşine baktı. Serindi karısı. Üzerini tekrar düzeltti. Alnına değdirdi dudağını.
"Suriyeli savaşçı... Sana bu savaşlar az gelir... Çabuk iyileş... Daha benimle savaşacaksın..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Karası
Ficción General06.02.2023 sabaha karşı yurdumun güneydoğusu sallandı. büyük acı çöreklendi yüreğimize. Bu acının tarifi asla yok. Yıkılan binlerce binanın molozlarının altında kaldı binlerce canımız. Saatler birbiri ile yarışırken, her gelen kurtulma haberi ile y...