Şamil sekreterinin iki dakika önce getirdiği evrakı elinde çeviriyordu. Bu bir mahkeme tabligatıydı. İşlemediği suç için çok sevdiği kadın hüküm vermiş ve idamını istiyordu. Daha gideli, Şamil'i ardında bırakıp gideli bir ay anca olmuştu. Boşanma davası için tarih bildirilmişti. İki hafta sonrasına alınmıştı gün. Belli ki acelesi vardı.
Kara gözlü karısına hasreti o kadar büyüktü ki. Kokusunu içine çekmeye muhtaçtı. Hergün Arabistan'a gidip onu evine geri getirdiğini hayal ediyordu ama... Gitmeyecekti. Hasreti ne kadar büyürse büyüsün asla gitmeyecekti. Git dememişti. Gel de demeyecekti. Derin bir nefes aldı. Onu aklından çıkarabilmek için ne kadar çok çalışırsa çalışsın tüm benliği hasret ile kavruluyordu.
Türkiye'de iken takip kolaydı ama o kadar uzakta bu mümkün olmuyordu. Yabancı bit ülke ve kadının takip edilmesinin her türlü yanlış anlaşılmaya açık olduğu bir ülkede bunu yapabilmek imkansızdı. Zaman zaman Menekşe Halasına arattırıyor ve iyi olup olmadığını sorduruyordu. 'İyiymiş' diyordu halası. Sesini duymak istese de ardından dayanamayacağını düşündüğü için buna cesaret edemiyordu.
Eli yine telefona gitti. Halasını aradı. İçine düşen acının bu haber olmasını dileyerek. Amina nasıl öğrenmeliydi.
"Halam... Neredesin?" dediğinde halası ssesindeki sıkıntıyı hemen anlamıştı.
"Dışardayım... Hatta şirkete yakınım istersen sana öğlen yemeği ısmarlayabilirim." dedi yeğenine.
"Olur... Ben de acıkmıştım."
"Tamam koçum... Her zaman ki yerde bekliyor olacağım. Ben çok yakınım."
"Tamam ben de hemen çıkıyorum." Şamil telefonu kapatır kapatmaz hemen masasından kalktı ve ofisinden ayrıldı. Çıkmasa boğulacaktı zaten. Yarım saat sonra halasının yanında, Tophane de bir İskendercideydi. Havadan sudan konuştular önce.
"Hala... Bugün mahkeme tebligatı geldi bana." Dedi Şamil. Menekşe Hanım soran gözlerle yeğenine baktı "Boşanma... On beş gün sonraya mahkeme." Halası elinden çatalı bıraktı.
"Ne yapacaksın?" Menekşe çocuklarının tekrar bir araya gelmesini o kadar çok arzuluyırdu ki.
"Ben o duruşmaya gitmeyeceğim onu biliyorum ve kabul de edecek değilim."
"Anladım ama... Sen gel desen..."
"Ben gel demeyeceğim hala... Bazen sevgiler çivi ile çakılmak ister. Çivi sağlamlaştırır ya da çivi işe yaramaz. Ben görmek istiyorum."
"Daha neyi göreceksin ki? Ben senin ne hale geldiğini görüyor ve senin için çok üzülüyorum. Amina kimbilir o ne halde..."
"Her daim aklımda... Biliyor musun? Hani şair demiş ya 'Ölüm Allah'ın emri şu ayrılık olmasaydı...' diye. Ölüme insan daha kolay dayanıyormuş. Ayrılık çok çok daha zor."
"Sen de bunu gördüm."
"Ama bir işe yaradı bu ayrılık. Sabır ararken namaza başladım."
"Allah kabul etsin."
"Bazen o kadar kötü oluyorum ki Allah'a sığınıyorum o zaman. Başka olmuyor..."
"Oğlum, sen Allah'a sığın amenna ama... Git karını al getir be yavrum." Diye ısrarını sürdürdü Menekşe. Şamil halasına baktı;
"Hala... Onu bir arasan..."
"Ben onu ararım aramasına da... Söz dinlesen..."
"Halam sen onu ara..." dedi Şamil. Menekşe Hanım telefonunu çıkardı çantasından. Amina'nın numarasını aradı. Amina uzun uzun çalmasına rağmen telefona cevap vermedi. Arama sonlanınca telefonu masanın üzerine koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Karası
Ficción General06.02.2023 sabaha karşı yurdumun güneydoğusu sallandı. büyük acı çöreklendi yüreğimize. Bu acının tarifi asla yok. Yıkılan binlerce binanın molozlarının altında kaldı binlerce canımız. Saatler birbiri ile yarışırken, her gelen kurtulma haberi ile y...