"..sen varken yalnızlık nasıl dayanıksız."
•
Genç adam kırmızı ışıkta durduğunda yorgunluk belirtileri gösteren gözlerini ovuşturdu. Elinin tersi ağzını siper ederek esnedi. Deli gibi uykusu vardı. Yemek ve kahve molaları hariç dokuz saattir direksiyon başındaydı. Uyluklarını ara ara kramplar yokluyorken katlandığı çilenin bitmesine çok az kaldığıyla kendini avuttu. Şehir tabelasını geçeli neredeyse elli kilometre olmuştu. Bagajdaki valizleri otele bırakmak için kısıtlı zamanı vardı. Daha hızlı sürmeye karar verdi. İlk iş gününe geç kalmak korkunç bir fikirdi.
Otobanda en sol şeride henüz geçmişti ki yavaşladı. "Siktir.." diye söylendi şansına. Araç konvoyu metrelerce uzuyordu. Trafikten kaynaklanmıyordu zira saat daha sabahın altısıydı. Sıkışıklığın nedeni muhtemelen kazaydı ve henüz herhangi bir ambulans sesi yoktu.
Ne olur ne olmaz diye torpidoda hazır duran lateks eldivenlerden bir çift aldı ve hızlıca indi. Koşar adım ilerlerken derin bir soluk verdi. "Dakika bir gol bir."
Bir grup insandan oluşan kalabalığı yararken "Müsaade edin, ben doktorum." dedi oldukça gür bir sesle. Meraklı vatandaşlar geri çekilip yolu açtı. Doktor sedan tipi bir otomobili neredeyse sapasağlam karşısında görünce şaşırdı. Şoför mahallinin açık kapısına doğru kafasını eğdi. Bir beden direksiyon simidine devrilmişti. Omuzlarından tutup yavaşça geriye yasladı. "Sakin ol, tatlım. Ben yardım etmek için geldim." dedi arka koltukta şiddetle ağlayan çocuğa. "Söyle bakalım.." Sesini soğukkanlı ama sevecen tutmaya çalışıyordu bir yandan da kadının nabzını kontrol ediyordu. "Söyle bakalım bu kadın annen mi?"
Yedi yaşlarındaki kız hıçkırsa da kafasını salladı.
"İlaç kullanıyor mu annen?" Hastanın soluk yolu açık, nabzı hızlı, cildi soluk ve nemliydi.
"Annem.. Annem.. İğne yapar. Yemekten önce."
"Kahvaltı ettiniz mi?"
"Edecektik. Molada. Ama... Edemedik." deyince adamın yüzü bir ihtimalle aydınlandı. "Ağlamana gerek yok. Ben yardım edeceğim ve annen düzelecek, merak etme." Genç adam ardına döndü. Heyecanlı gözlerle kendisini izleyen kalabalığa seslendi. "Yanında tatlı herhangi bir şeyi olan var mı?"
"Var hocam var." Kalabalıktan biri alelacele cebini kurcalayıp bir küp şeker çıkardı. Doktor alert kadının dilinin altına şekeri yerleştirdi. Göz bebekleri kaybettiği feri kazanınca da bir yudum su verdi. Dakikalar sonra hipoglisemi etkisindeki diyabetik kadın tamamen kendine geldi.
Genç adam derin bir soluk verdi. Tehlike şu anlık geçmişti neyse ki. Arkasındaki kalabalıktan biri takdirle omzunu sıkıştırıp onu sarsarken o da kafasını çevirip gülümseyecekti ki dondu kaldı.
Afallamasına neden olan şey karşı şeritte park halindeki motosikleti geride bırakarak, bariyerleri atik bir hareketle aşıran kişiydi. "İlk müdahaleyi yaptınız mı?" diye sordu siyah gözleri endişeyle parıldayan yeni delikanlı. "Acil tıp hekimiyim. Yardım edilecek bir şey var mı?"
Doktor robotik bir tonda soruya cevap verirken aklı neredeyse uyuşmuş gibiydi. Her ne kadar kendisine itiraf etmeye yanaşmasa da bu kasabaya geliş nedeni tam karşısında duruyordu çünkü.
Bilmiyordu konunun üzerine gitmeden de bilemeyecekti. Tam dört yıldır görmediği bu siyah gözleri unutmak neden bu kadar zordu? Romantik hisler miydi cevabı? İnsan kendisine nefretle bakan birine göz göre göre o tarz hisler besler miydi? Gurur muydu? Kışkırtılıyor muydu? Ulaşılmaz gördüğünden inadı mı alevleniyordu? Nostalji duygusu nereden kaynak alıyordu peki? Öğrenecekti. Sınırlarını aşması gerekse bile bir şekilde sorularının cevabını alacaktı. Bu cevap yoluna devam etmesi için gerekliydi zira.
Dört yıl dört ay diye düzeltti aklının hala çalışan bir köşesi. Dört yıl dört aydır görmüyorsun.
•
*sevmek istiyorum-erkut taçkın
24nisan2023
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
General Fiction"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...