"her şey taze ve güzel
ve çılgın olmaya hazır."
•
Efe Sibel'e ayaküstü uğrarım dediğinde böyle bir durumun içine düşeceğinden habersizdi. Bir saat ardından işten çıkmış, Sibel'i bıraktığı yerde bulmuştu. Tam hevesle sigara paketine davranıyordu ki durdu.
"Sen hala gitmedin mi?" Hissettiği samimiyet yüzünden siz deme gereği duymamıştı.
"Adres biraz karışık olduğundan bulamazsın diye bekleyeyim dedim."
"Küçücük yer neden bulamayayım? Ayrıca ben doğma büyüme buralıyım."
Garipsendiğini anlayan Sibel gözlerini yumdu. "Tamam saçmaydı. Ne olur ne olmaz belki gelmezsin diye gitmedim."
Efe yine hissetmişti garip bir şeyler. Sanki baştan engel olması gereken bir vaziyetle karşı karşıyaydı. Israrı, ilgiyi ve diğer tüm durumu çok yanlış anlıyor da olabilirdi ama kimseye boşa umut vermek istemezdi ve Sibel'in bir kadın olarak onun kapsama alanı dışında olduğunu bir şekilde bilmesi gerektiğini düşündü. Kendini bildi bileli erkeklere ilgi duyuyordu. Bunu fark etmesi de kabul etmesi de kolay olmuştu çünkü iliklerine kadar emindi kendinden. Birkaç kez karşı cinsle deneyimi de olmuştu sırf kendini tartmak için ama zevk çarkları dönmemiş, piston yükselmemişti işte.
"Demek sen de buralısın." dedi Sibel omzuna astığı çantasının tokasıyla oynarken.
"Aslında baba tarafım Artvinli. Annem Merdümanlı olduğundan ben de kendimi öyle sayıyorum." Efe babası onları terk ettiğinde henüz altı yaşına yeni girmişti. Yüzünü bile hatırlamıyordu. Bunun bir nedeni de annesinin bu konudaki hassasiyetiydi. Babasını merak etmesine rağmen canından çok sevdiği annesini üzmemek için hiç konusunu açmamıştı bugüne kadar. Bu yaştan sonra da açmazdı. Annesi ve kardeşi ile kendi başlarına bugünlere gelmişlerdi ve üniversiteyi Ankara'da okuduğu süreç haricinde hiç ayrılmamıştı onlardan. O zamanlar ise hem evi hem de ailesi burnunda tütmüş, part-time işlerden ayırdığı harçlıklarıyla sık sık ziyaretlerine gelmiş, özlem gidermişti. Doğup büyüdüğü yerin yosun kokulu denizini bile en ala koylara, beldelere, şehirlere değişmezdi.
Sibel ile yokuş aşağı yürümeye devam ederken yanındaki aniden durunca o da durup "Arabayla mı gelmiştin?" diye sordu. Kapalı otoparkın önündeydiler. Kendi motosikleti kardeşinde olduğundan durağa yürümeyi planlıyordu.
"Yok benimki tamirde. Kazadan sonraki hali malum." diye iç geçirdi Sibel. "Cevher de araç varmış. Hep birlikte benimkiyle gideriz dedi."
Siyah gözleri kısılırken "Hep birlikte?" diye sorunca Sibel hızlı hızlı başını salladı. "Sonuçta ona da müteşekkirim."
Otoparkın kapısında görünen jeeple farkındalık çanları çaldı Efe'nin nöbet yorgunu beyninde. "Şimdi hatırladım da.." Bir şeyler uydurmaya çalışırken ensesini kaşıdı ama bir türlü cümlesini tamamlayacak mazeret aklına gelmedi.
Sibel kapısını açtığı araca binmeden beklentiyle yüzünü süzüyordu. Aynı şekilde şoför mahallindeki kumral da. Efe tüysüz çenesini sıvazladı. Arka koltuğa yöneldi.
"Şoför müyüm ben? Öne gelin biriniz." dedi Cevher vitese yasladığı elinden destek alarak arkadakilere dönmüşken.
"Ben Efe biner sandım o yüzden, kabalık için kusura bakma." Sibel bir ona bir Cevher'e döndü. Ağır sessizlik somut bir kütle gibi varlığı sürdürürken yine aynı tüyleri diken diken eden gerginliğe kapıldı. "Neyse ben geçeyim madem." dedi en sonunda suskunluğu bölerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
Ficción General"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...