''Uzun bir yoldan sonra denizi görmek gibisin.''
•
Murat'ın direksiyon simidini kavrayan elleri kıpır kıpırdı. En son ne zaman böyle hissettiğim diye düşününce aklına nedense ortaokuldaki sınıflar arası futbol müsabakaları geldi. Gol attığında tribünde adını bağıran tiz çığlıkları anımsadı. Kız kalabalığının arasında tabi ki bir gözdesi vardı. Murat'ın her zaman gözdesi olurdu. Mümkün mertebe sırma saçlı, mavi gözlü, süt tenli, aydınlık gülüşlü. Tüm bunlar ilk aşkın zevkine musallat olmuş yansımaları mıydı? Bilmiyordu. İlk aşkını da hatırlamıyordu zaten. Bildiği; şu an biri uğruna, 3-10 yaş grubu için uygun çocuk tiyatrosunu izlemeye jilet gibi gittiğiydi. Beyaz gömleği, kumaş pantolonu, parfüme bulanmış boynu, şık saati, sinek kaydı tıraşı ve özenle geriye taranmış kısa saçlarıyla. Üstelik davet bile edilmemişti. Eh be Murat Kınalı diyordu iç sesi, sen bu hallere düşecek lavuk muydun diye küçümsüyordu onu. İç sesi haklı olabilirdi. Sonuna kadar haklı olması bir şeyleri değiştirir miydi, orası meçhuldü. Boşluğuna denk geldiği için biri bin zannedip olmayacak bir işin peşinden koşuyordu belki de. Tüm ihtimaller masadaydı. Yine de.. Merak ediyordu onu, kendini, onun yanındayken kendini. Bunun heyecanıyla bordo toyotasını sürüyordu. Sürmeye çalışıyordu daha doğrusu.
Vites üzerinde ritim tutan avucu araçtakileri rahatsız edince durmak zorunda kaldı. Yalnız değildi, Küçük Prens çocuk oyununa bi başına gidecek kadar gözü karartmamıştı şükür. Makul bir ekip kurmuştu. İsmi Tuana olan on yaşlarındaki kız "Sıkıldım." dedi. "Yol ne zaman bitecek?"
"Akşam trafiğine takıldık bebeksu. Yarım saat daha böyleyiz." dedi Berfu, bir yandan İnstagram keşfetinde dolanıyordu. O da durumdan memnun sayılmazdı. Bu sebeple susmak yerine sessizliği dolduruyordu. Bahsetme sırası gün içinde Efe'yle yemekhanede karşılaşmalarına geldi. "Ben girerken o çıkıyordu. Gördü beni ama yanımdan geçerken bilinçle başını diğer tarafa çevirdi. Menüde supangle olduğundan sanmıştım ki görüşmek için bir fırsat olur. Her zaman kendininkini bana verirdi. Sevmez çünkü. Bu sefer de öyle olur sanmıştım."
"Ben verdim ya." Fikret iki koltuk arasından kafasını uzattı. "Sırf sana vereceğim diye Emel Abla'dan üstüne bol fıstık rica etmiştim."
"Sağ ol Fiko, göbeğimle ben sana minnettarız ama bahsettiğim o değil."
Murat "Ne peki?" diye sorunca Berfu telefonunu kapattı. "Çok özledim kankamı."
"Madem özledin niye bir şey yapmıyorsun? Niye ilk merhabayı sen demiyorsun?"
"Yüzüme bakmazken mi?"
"Sana bakmıyorsa baktığı tarafa geç. Çabala biraz." Murat bu mevzuya karışmayacağını en başta söylemişti. Tıpkı Fikret gibi tarafsızlığını ilan etmişti fakat arada böyle tüyolar vermeden duramıyordu. "Kovalaması gereken taraf sensin bence. Biraz daha atılgan olabilirsin."
Berfu sıkılganlıkla soludu. "Önce bi sor. Hayatının herhangi bir döneminde atılgan oldun mu diye." Şiddetli pişmanlık yerini hüzne bırakmıştı. Efe'nin onunla karşılaşmamak için sarf ettiği çabayı görünce kahroluyordu. Yemekhane, bahçe gibi yerlerde ister istemez rastlaşıyorlardı. Efe Cevher'leydi. Aralarda, girişlerde, çıkışlarda yanyanaydılar. Onun adına seviniyordu. Yalnız olmadığını bilmek bir nebze huzur vericiydi.
"Sabırlı ol, düzelir, halledersiniz, sizin bağınız kuvvetlidir demeyecek mi kimse?" Aslında bunları defalarca duymuştu. Bir yerden sonra bu cümleler yara bandına dönüşmüştü. Pansuman gibi, her gün yenilenmesi gerekiyordu sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
General Fiction"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...