"Bir yere yaklaşıyoruz , kulağıma sesler geliyor, bir gemi demir alıyor olmalı, belki bir adam ölüyor, ne biliyorsun, belki de bir sona yaklaşıyoruz. Yum gözlerini, her şeyi zamana bırak, yum gözlerini, nasılsa akşam olacak. Korkma, yaklaş karanlığa, orda ben varım, çaresizliğimize, zavallılığımıza, gel, beraber ağlayalım."
•
Serhan ayrılıklarının kısa bir mola olduğunu zannederek Efe'ye zaman tanıdığı günler boyunca -kafasının dumanlı olmadığı anlarda tabi- ilişkileri üzerinde düşünmüştü. Nasıl toparlayabilirim, nasıl geri dönmesini sağlayabilirim, nasıl kaybettiklerimi eski güzelliğinde tekrar kazanabilirim diye.
Dipteydi, inkar etmiyordu. Dipte olmak can simidi gibi sarmalayıp kurtuluşu sağlayacak birinin varlığını bildiğinde basit bir eğlence gibi geliyordu, bunu da inkar etmiyordu.
Nasılsa emindi. Boğulmazdı çünkü onun hayatında Efe vardı. Sorun şuydu ki morluklarına, şişliklerine pansuman yapmasını tercih edeceği eller şu an ondan bir hayli uzaktı ve şefkatli bakışlar yerini zift koyusu olanlara bırakmıştı
Yattığı yerde gözlerini belli belirsiz aralayıp tütünü bir zevk değil de ihtiyaçmış gibi kızıllaştıran oğlanı izlemeye koyuldu. Aşırı gölgeliydi çehresi. Etrafını saran gri duman yüzünden böyle görünmüyordu; düşüncelerinin kasvetli yankısı ifadesine sirayet etmişti.
Efe tam da onun gördüğü gibiydi. Sigarasının olduğu baş parmağını dişleriyle ezerken bir önündeki kağıda bakıyordu, bir telefon ekranına. Sabırsız bekleyişinin sürdüğü müddette kendine sessiz sözler veriyordu; peşin hükümlü olmayacak ve olayı derinlemesine öğrenecekti. Ayrıntılarda gizli şeytanı bile kovalayacak, kafasında dönüp duran korkunç senaryoları susturacaktı.
Peki.. Uyanmasına rağmen gözlerini kapalı tutan Serhan sorularını yanıtlama konusunda iyi bir tercih miydi? Emin değildi.
En başta kimden, kimlerden, nerede, ne zaman dayak yediğini hatırlamaması büyük handikaptı. Muhtemelen kendine sakladığı tahminleri vardı ama bu tahminlerin arasında Cevher kesinlikle yoktu. Efe biliyordu bu isim; onda gizli, reflü azdırıcı, sinir gerici bir olasılıktı şu an için.
Asla yapmamıştır diyemediğinden; bu ihtimale kapıları ardına kadar açıktı. Cevher Serhan'ı pekala o hale getirebilirdi. Üstelik bunu yapmak için öyle derinlemesine nedenlere de ihtiyaç duymazdı, adını duyduğunda bile alnındaki damarın belirginleştiğine defalarca şahit olmuştu.
Gözlerini sıkıca yumarak umarım sen değilsindir Sümer diye dilemekten başka şansı yoktu.
Ayrıca dün gecesi yitik bir anı olan Serhan poşetten de içindeki eşyalardan da bihaberdi. Çünkü haberi olsaydı; hesap sormaya kalkardı. Sorgulama konusunda haksız da olmazdı. Tüm eşyaları çöpmüş gibi kapısına bırakılmıştı ve insan pişkin olsun olmasın bunun üzerine iki çift laf etme hakkını kendinde bulabilirdi.
Cevher yükünü bir şekilde dükkana bırakmıştı ve yine bir şekilde kimsenin ruhu duymadan tüymüştü. Bu kilit konunun anahtarı şüphesiz ondaydı ve üzerine düşünmek için ertelenebilirdi. Çünkü kafa yoracak daha derin meseleler vardı.
Efe şüphelerini teyit etmek için; Havva Semerci'nin kimlik numarasını mahalleden tanıdığı, okuduğu dönemde yazları yanına giderek farmakoloji bilgisini derinleştirdiği eczacı abisi; Kamil'e mesaj atmıştı. Amacı Havva teyzenin ilaç geçmişi hakkında fikir sahibi olmaktı. Hala geri dönüş almamıştı.
Bir bit yeniği olmalı düşüncesiyle; reçetenin her kenarını, mürekkep izini uzun uzun incelerken tekrar sabırsızlanarak dudağını kemirmeye başladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
Ficção Geral"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...