24. İyi bir yalancı

414 39 47
                                    


"Unutma bunu, yeniden rastlarsan ona. Tanıyacaktır seni."

Yüzünde yakıcı sıcaklıkla uyandı Efe. Gözlerini açmadan alnında biriktirdi birkaç kırışıklık. Yanağının altındaki sert yastık ona kendi yatağında olmadığını, ince pazenin tenindeki kaba hissiyatı çıplaklığını hatırlattı. Mayışıklığını henüz atamamışken göz kapaklarının karanlığına düne ait lahzalar düştü. Hazla tutuşmuş ağızlardan dökülen müstehcen nidalar, tenlerin çarpışmasından doğan gürültüler, mırıltılar, ahlar yeniden kulaklarına misafir oldu. Sahici gelmedi yaşadıkları. Berraktı, her ayrıntısı hatırındaydı ama hepsi bilincin kapı dışarı edildiği düşlere benziyordu.

Kirpiklerini araladı. Gün ışığının tacizinden gözleri kamaştığı için ilk birkaç saniye hiçbir şey göremedi. Sessiz odayı, yalnızlığını idrak etti hemen sonra. Kafasını çevirmeden elini sağına attı. Tahmin ettiği gibi soğuktu. Banyodan gelen ses de yoktu. Sırtını dönerek siyahlarını tavana dikerken elini saçlarına atıp geriye itti.

Metal ters bir kaseyi andıran içi boş ahizeye baktı önce, sonra cilalı ahşap komodinin üzerindeki mum kalıntısına.

Büyük yatak odasının lambası kesik, İlyas evladım, gelirken alırsın yenisini demişti Galip abisi, evle ilgili eksikleri önceden bildirmesini rica ettiğinde. Efe alırım diye yanıtlamıştı ama almamıştı. Çünkü karanlık gizler diye düşünmüştü. Karanlık saklanması gereken her şeyi örter; kimlikleri, suretleri, birbirine dolanmış kolları ve bacakları gölgelere karıştırır; dışarıdan bakabilecek olası bir gözden korur.

Dün gece karamsar zihnine bir mum yakmıştı Efe. Başka bir adamın kucağında girdiği odada kendi yasaklarını kendi rızasıyla çiğnemiş; mahremiyetinde hem yeri hem de teni kapsayan bir devrim yapmıştı. Tereddütünü seve seve arzularına kurban etmişti.

Bir insanın bir insandan bu denli zevk devşirebileceğini hiç düşünmezdi Efe. Orgazm tek gecede defalarca yüzünü göstererek çorak topraklarına taptaze tohumlar ekerken kendi pervasızlığına afallamıştı. 

Boğazına acı, kalçalarının arasına derin bir sızı bahşeden Cevher; terden sırılsıklam kumral tutamları alnına yapışmış, yangın dudaklı Cevher sebep olmuştu buna.

Gülümsedi, ayaklandı, çantadan yeni bir baksır, ayrıca sigara paketini aldı. Çamaşırını giyerken henüz yakmadığı sigarasını dudaklarının arasına koydu. Yaklaşık on beş saattir kanına karıştırmadığı nikotin yüzünden tütünün tadını ve zehrini bir an evvel ciğerlerine göndermek istiyordu. Banyoya göz atınca pantolonunu çıkardığı yerde bulup giydi.

Ahşap merdivenleri gıcırdatırken "Cevher.." diye seslendi. Dış kapı açıktı. Küçük salonda merakla dolanan siyahları hedefini yakalayarak üçlü koltukta sabitlendi. Birkaç adımda sehpanın yanına varınca elini kendine yastık etmiş, bacakları ve boştaki kolu gevşekçe duran kumralı buldu. Şakağı yaslı, gözleri kapalı, göğsü stabil bir ritimde hareketliydi.

İnce tüllü dar pencerelerden günün ilk ışıkları keskin hatlar çizerek odaya düşüyor, bu içerisinin havasının ısınmasına neden oluyordu. Muhtemelen Cevher eski tip düzenekli pencereleri açamamış, bu sebeple dış kapıyla hafif esintiyi içeriye davet etmişti. Gidip kapıyı kapadı, odayı ikiye bölen pencereyi kaldırarak açtı. İçeri dolan rüzgarla birlikte keskin koku burnuna çalındı.

Kafasını eğince ahşap kolçağın altındaki yarısı boş votka şişesi fark etti. O an Cevher'in aslında uyumayıp sızdığını idrak etti. Neden? Bu soru beyninde yankı buldu esmerin ama cevap bulamadı.

KIZIL KAMELYALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin