"Ben isterdim ki deniz köpüklerinde beyaz kuşlar olalım!"
•
Shakespeare'ın dediği gibi güven ruh gibi midir, terk ettiği bedene asla geri dönmeyen?
Yanıtı bilmiyordu ancak komodinin çekmecesini açtığında kara bir leke gibi gözünün önünde beliren ilaç şişesiyle iki gündür çalkantılı bir çekişme içindeydi İlyas Efe. Markete, veterinere, kafeye kendisiyle birlikte gezdirdiği yetmezmiş gibi ara ara cebinden çıkarıp başka nereye koyacağını bilemediğinden tekrar yerine sokuşturuyordu.
Aslında canı hayli sıkkındı ve sırf bu yüzden nöbet çıkışı direkt annesine gelmişti. Kendi evine gitmeyi tercih etmemesinin bir nedeni yalnız kalmak istememesiydi, diğeri ise Serhan ile yalnız kalma olasılığını sıfıra indirmek istemesiydi.
Henüz hapları saymamıştı. Eksik çıkma ihtimali önünde darmaduman edici bir çığ misali büyüdüğünden sayamamıştı. Serhan'a da soramamıştı. Salon yüzünden zaten morali bozuktur, kendine gelmesi için zaman vereyim diyerek kendini kandırmaya uğraşıyordu. Fakat farkındaydı ki bu oyalanma da bir yere kadar sürdürülebilirdi. Kimse gerçeklerden zamanmış gibi geçip gitmesini bekleyerek kurtulamazdı. Ya daha etkili yöntemlere ihtiyaç vardı ya da yüzleşmeye.
"Gel kızım." Parmaklarını birbirine sürterek Mavi'yi yanına çağırdığında bir tıslama yedi. "Neden böyle yapıyorsun?" Belini kavrayıp kucağına alma konusunda ısrarcı olunca parmağında bir iz peyda oldu. "Isırmak mı, daha neler, Mavi, iyice cozuttun ama."
Kedi tepkiye aldırmadan alçıdaki küçük patisini yalamaya başladı. Yaralandıktan sonra hayli hırçınlaşmıştı. Efe'nin amacı okşayıp öperek aklına dadanmış düşüncelerinden sıyrılmaktı ama çabası boşunaydı. "Sonra niye adınız nanköre çıkıyor? İhtiyaç duyulan anda sırt çeviyorsunuz da ondan."
"Abi kafayı mı sıyırdın? Niye kendi kendine celalleniyorsun?" dedi İlay, havuç desenli pijaması ve mahmur ifadesiyle minderlerin arasına bombalama atladı.
"Höst be kızım. İnsan gibi otur şu koltuğa."
"İki bin ateşlersen bir daha yapmam." dedi esmer kız ters bir bakış yeme pahasına.
"En son bindi ne oldu zam mı geldi?"
"Enflasyon kaç olmuş haberin var mı?" Kız sehpanın üzerindeki abisinin telefonuna uzanıp kurcalamaya başladı. "Hoodie fiyatları aldı başını gidiyor. Jean, sneakerları hesaba katmıyorum bile. Hayvan gibi maaşın var. Birmiş ikiymiş sana koymaz."
Efe stresini atacağını yeni bir adres bulduğuna inanarak kızın at kuyruğunu çekiştirdi. "Boş yapma da çayı demle. Haydi abicim. Annem de birazdan gelir. Hep birlikte güzel bir kahvaltı edelim."
"Edelim paşam." dedi İlay ama kılını bile kıpırdatmamış, ciddiyetle karıştırma işine devam etmişti. "Ne kadar bahşiş bırakacaksın ona göre mükellef bir sofra kurayım."
"Cingöze bak iyilik bağışlıyor sanki." İlyas Efe telefonunu çekip kopardı kardeşinin elinden. "Kaç yaşına geldin, insanın özeline biraz saygın olsun."
"Müstehcen mesajlar mı atıyorsun sevgiline?" Uzanıp abisinin yanaklarını avuçladı, çekiştirdi. "Yaramazlık mı yapıyorsun bakayım, elin heriflerine nude mı atıyorsun he?"
Efe gözlerini yumdu. "Çok pis kaşınıyorsun haberin olsun."
"Ne kıymetli telefonun varmış arkadaş. Yakışıklı bir tanıdığa bakıp çıkacaktım amma abarttın." İlay alınganlıkla alt dudağını sarkıtıp yavru köpek bakışlarını tüm etkileyiciğiyle sundu. "İki dakika galerine bakayım lütfen lan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
General Fiction"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...