"...Oysa zaman, kralların fermanını bile değiştirir, yeminler arasına girer, milyonlarca oyunuyla, kutsal güzelliği karartır, sivri niyetleri köreltir.."
•
Kağıt paralar arasındaki fotoğrafı görünce duraksadığını şoförün yapmacık öksürüğünü duyana dek fark edemedi. Cüzdanındaki eline hız kazandırıp ödemeyi yaptıktan sonra taksiden indi.
Kürek kemikleri arasında ağrı, gözlerinde kızıl kılcallar, kumral saçlarında dağınıklık, uzun kol tshirtünün yaka kısmında patikadan geçerken aşırdığı incirin lekesi vardı. Ferforje çitin ardındaki siyah camda yansıyan görüntüsüne bakarak kendine çeki düzen verdi bir nebze. Ancak aniden bastıran bir boş vermişlikle saçlarını rahat bırakıp şifreyi tuşladı. Kapı ağır ağır açıldı.
Lavanta kokusu burnunu sarmalarken katı bir simetrinin esiri gibi duran bahçeyi boydan boya süzdü. Süs havuzunun etrafında, kare şeklinde budanmış şimşirlerin kenarındaki oturma alanında, müştemilata giden taş yolda kimse yoktu. Çevrede akşam yemeği saatinin dinginliği hakimdi.
Üzerindeki kirli kumaştan kurtulup yalancı akasyaların eşlik ettiği beyaz çakıl yoldan ilerledi. Hafif esinti yüzünü okşarken seri adımlarla garaja vardı. Duvara gömülü hazneye parmağını okutup kapakları açtı.
Gümüş renkli maserati karşısında belirince uzun süredir görmediği eski bir ahbabına rastlamış gibi gülümsedi. Bagajını açtı. Karşısına çıkan kargaşa fazla tanıdıktı. Birkaç dakikalık kurcalamanın ardından kumaşı gereği kırışıklık göstermeyen ince dokuma bir gömlek buldu. Torpidodaki esanslı kremlerden burun kanatlarına sürdü.
Derin bir soluk verdi. Aslında acele etmesine gerek yoktu. Kılığını değiştirse bile babasının yemeğini bitirmesini beklemek zorundaydı. Tek tuşla kırmızı deri koltuğu yatırıp direksiyondan imkan buldukça uzandı. Elaları tavandayken düşündü.
Düşündüğü Efe'ydi. Aklında o ve ona dair her şeyin saltanatı hakimken aksi mümkün olamazdı. Odadan çıkmadan önceki kaçamaklaşan kömür karalarını anımsadı. Daha farklı olmasını dilerdi. Tüm hafta sonunu güzelinin gülüşü, kokusu, tatlı isyanları, kışkırtıcı reddedişleriyle geçirebilmeyi isterdi.
Ama bizzat kendi buna izin vermemişti. Çünkü yanılgıları ağır basmıştı. Nasıl mı? Köydeki tek gecelerinde sevdiği adam kollarının arasındayken hayatının en dingin uykusunu çekeceğini sanmakla başlamıştı yanılmaya. Ama neticede başını yastığa koyduktan sonra gram uyuyamamış, hatta yatakta bile barınamayıp salona inmişti. Yüreğine kaybetme korkusu musallat olmuşken, düşünceleri karamsarlığa ant içmişti.
Zihninde yine yollarınız ayrılacak diye fısıldayan şeytani iç sesi yüzünden; karanlık bahçeden, eski mobilyalardan, bazen bizzat kendinden çıkan en ufak tıkırtıyı kötüye yormuş, paranoyaklaşmıştı. Ne kadar içerse içsin yatışmamıştı. Sabahın ilk ışıklarını görünce ise bir nebze idrak edebilmişti. İdrak ettiği şeyse gülünç derecede bariz gerçekti; ne giden olmuştu, ne de gelip değerlisini elinden alan.
Gece boyunca süren sokuk ahmaklığı yetmezmiş gibi, son darbe olarak kendi bunalımlarını gizli tutamayıp geride huzursuz bir Efe bırakarak siktir olmuştu. Çelişki üzerine tillahı gelse tuş olması zordu.
Cevher telefonun zil sesiyle irkildi. Hoparlöre alıp yan koltuğa koydu. "Aramışsın." dedi Tekin çağrının ucunda. "Kedi kedi diye beynimi sikmek için aradıysan baştan söyleyeyim hala bulamadım."
"Yok o konuda senden ümidi kestim."
Uğultudan sokakta olduğu ve yürüdüğü anlaşılan Tekin "Yine ne işin düştü o zaman?" diye söylendi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
Ficción General"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...