"Nasılsa kaldırımda bitmiş bir çiçeğim, nasılsa kaldırımda bitmiş bir çiçek o."
•
"Ne kadar ısrar edersem edeyim hastaneye gitmeye ikna edemedim. Burun ve yüz kemiklerini muayene ettim, kırık bulamadım. Sen tekrar kontrol edersin, belki benim dikkatimden kaçmıştır." Berfu su dolu bardağı dikledi, bu esnada camdan içeriye doğru dertli bakışlar atıyordu. İkinci katta dövme salonunun balkonunda, ne yapacağını bilemediği durum yüzünden yardıma çağırdığı dostuyla baş başaydı.
"Onu kapının önünde darmadağınık görünce ilk bir kaç saniye kal geldi, dondum kaldım. Ödüm bokuma karıştı, acaba nefes almıyor mu diye."
Avurtlarını çökerterek zehirli dumanı ciğerlerine doldurdu Efe. "Manzara o kadar kötüydü demek."
"Geçmişten bir görüntü gibi." Berfu'nun gözü camdaydı. "Hala elim ayağım titriyor. Baksana."
Efe kızın elini kavradığında bumbuz olduğunu gördü. "Senin nasıl haberin oldu?"
"Sabah beş gibi telefonuma kötüyüm gel diye bir mesaj geldi. Sonra dönüş yaptım. Açmadı. Nalan'ı aradım. Yerini bilmiyorum dedi." Berfu duraksadı. "Ayrıldığınız günden beri Serhan eve uğramıyormuş."
Efe bu detaya şaşırmıştı çünkü o günkü bakışları, ifadesi ne kadar dağınık olursa olsun, sonrasında Serhan bir kez olsun aramamış, mesaj atmamış, karşısına çıkmamıştı. Onun bu sessizliğini vakur bir kabulleniş olarak algılamıştı Efe. Ümidi kesme konusunda lafını dinlediğini, ilk anda bırakma beni diye diretmesine rağmen sonrasında saygıya teslim olduğunu düşünmüştü. Aslında sadece böyle düşünmeyi tercih etmişti. "Nerede kalıyormuş peki?"
Berfu bilmiyorum manasında alt dudağını sarkıttı. "Belki salondadır diye buraya uğrayayım dedim, sonrası anlattığım gibi. Kapının önünde enkaz gibiydi. Ağzı, yüzü kan içinde, kıyafetleri parçalanmış, yanında siyah bir çöp poşeti." Titreyen sesi yüzünden gözlerini yumdu. "O halde bana mesaj atabilmesi bile gerçekten başarı."
"Ne olmuş, nasıl olmuş olayı öğrenebildin mi?"
"En son gece geç saatte Harun'un mekandan çıkıyormuş, biraz sokakta yürüyeyim açılırım demiş, sonrası yok, bu vaziyette uyanmış."
"Şaftı kaymış ama bu kadar az şey mi hatırlıyor? Aklımızla dalga mı geçiyor?" Efe acı acı güldü. "Aslında haksız sayılmaz. Aylarca temizim diyerek bizi ayakta uyuttu."
"Eşek sudan gelinceye kadar dayak yemiş." dedi Berfu. "Belli ki bulaşmaması gereken insanlara bulaşmış."
Efe'nin tahminleri de o yöndeydi. Bu ihtimali destekleyen acil serviste yaşadıklarını, Basri adlı gencin telefonundaki çağrı geçmişinde Serhan'ın adını buluşunu kısaca anlattı.
Berfu kapana kısılmışlık hissiyle oturduğu yerden kalktı, sokağa doğru dönerek derin bir nefes aldı. Bir süredir Serhan'a reçete sağlamıyor; ısrarına, zorlamalarına, tehditlerine rağmen bir süredir onu görmezden geliyordu. Dün sabah evinin kapısına kadar gelip; çok ihtiyacım var, lütfen diye yalvaracak raddeye gelmişti Serhan. Bugün ise perperişan bulmuştu adamı.
Gözleri doluyordu, ama ağlayacak gücü ve hakkı kendinde bulamıyordu. Dolgun parmakları trabzanı sıkarken "Hani derler ya.." diye iç çekti. "Kızlar annelerinin kaderini yaşarmış. Aynı şey; babalar ve oğullar için de geçerli mi acaba?"
Efe Berfu'nun ne demek istediğini anlamıştı. Serhan maddi, manevi hayatın cömert davrandığı biri hiçbir zaman olmamıştı. Bunda yegane pay sahibi; uçan kuşa borcu olan, ailesi bir yana yaşayan herhangi bir canlıya hayrı dokunmayan babasıydı. Müptezel adam bir köprünün altında alkol ve sakinleştiriciyi aynı anda kullanarak solunum depresyonundan gitmişti. Vefat ettiği günler sonra anlaşılmıştı. Bunlar yıllar yıllar evveldi, Serhan henüz on yedi yaşındayken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
General Fiction"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...