8. Nedensiz sırlar

468 50 40
                                    


"her şeye benzeyebilirken o, hiçbir şey benzemezken ona."

Efe saçlarını parmaklarıyla geriye doğru taradıktan sonra elinin tersiyle buğu yapmış camda aksini meydana çıkardı. Göz altları uykusuzluktan şişkin, bakışları yorgundu. Günlerden pazardı ve dinlenmesi için güzel bir fırsattı.

Baksırını giyerken kalçasındaki sızı yüzünden yüzü buruştu. Her ayrılık sonrası ilk buluşmada olduğu gibi Serhan biraz sertleşmişti yine. Bir küs bir barışık ilerleyen günler küskün tarafın inadının kırılmasıyla yine rutin haline dönmüştü. 

Efe'nin inadı kırılmıştı çünkü herifin teki yüzünden kafası karman çorbandı. Kara bulutlara dolanmış düşünceleri olduğu için de acayip asabı bozuktu. Berfu'nun anlattıkları göre birkaç akşam evvel Cevher tarafından, zil zurna kapıya bırakılmıştı. Sızacak kadar içmeden masadan kalkmak gibi bir huyu yoktu. Yalnız ya da toplulukla, evde ya da değil fark etmeden geleni acımadan gömerdi. Ama şimdi hatırlamadığı her bir yudumdan zehir gibi pişmandı. Ona rastlaması aşırı talihsiz ve yersizdi. Tam da hırçın tavırlarını teskin etmek konusunda bir karar almışken en savunmasız haliyle yakalandığını bilmek hislerini yeniden ateşliyordu. Allah bilir neler saçmalamış, ne tuhaflıklar yaşatmıştı. Anlamadığı barmenler tecrübeli olmasına, onu tanımalarına rağmen neden her zaman yaptıkları gibi Berfu'yu ya da Murat'ı aramamışlardı ki? Bi gariplik vardı. Can sıkıcı bir gariplik. Ayrıca bazı tesadüfler inandırıcı değildi. Sahilde, kafede, bahçede, barda, mekan fark etmeksizin karşılaşmaları, aynı daveti almaları ve keyfi de olsa zoraki de olsa aynı ortamlara denk gelmeleri inandırıcı değildi.

Huzursuzluğunu hissederek bacaklarına sürünen kediyi kaldırıp setin üzerine koydu. Ön patileri aşağıda, poposu yukarıdaydı ve bu görüntüsü kızgınlığının, geceleri uyutmayacak miyavlamalarının habercisiydi. Parmaklarına sırnaşan buruşuk başını sıkıca öptü, yanaklarını okşayarak ezdi, bıyıklarıyla burnu gıdıklanırken kıkırdadı.

"Hani benim günaydın öpücüğüm?" Serhan rastalı saçları çıplak omuzlarında, pijaması altında, bir gözünü ovuştururken esneyip gerindi. "Ben de kızgınlıktayım aynı ilgi alakadan bekliyorum."

"İyi o zaman bir ara hastaneye uğra da kısırlaştırsınlar seni." dedi Efe Mavi'nin yüzünü avuçlarının arasında alıp sıkıştırırken. Arkasındaki adamın homurtularına sinsice güldü. "Noldu? Malafatın derdinden sesin soluğun kesildi?"

"Müptelası sensin. Senin gönlün razı olursa, buyur at neşteri." Kollarını iki yana açıp Efe'yi bekler gibi ellerini kıpırdattı. "Kıyamazsan anlarım tabi. Kaç yıllık ahbapsınız sonuçta. Alışverişiniz var. Ama sen de! Sabah sabah terbiyesiz imalar yaptırma şimdi genç kızın yanında." dedi Serhan hemen sonra genç kız dediği Mavi'yi kışkışlayarak kovdu. Kedinin boşalttığı yere oturup çıplak sırtını banyo mobilyasına dayayarak hayranı olduğu esmer yüzü süzdü. Geceden beri fırsat buldukça kıtlıktan çıkmış gibi sömürdüğü dudaklara gözü değince uzandı. Uzun, kuru bir öpücük bıraktıktan sonra abartıyla dilini çıkardı. "Kedi tadı lan bu. Aldatmışsın beni. İstirham ediyorum artık herkes kendi türüyle sevişsin." Ters bir bakış yemesi üzerine somurttu. "İnanmıyorsun ama ciddiyim. Acil bizim bakireye manita yapmamız lazım. Yoksa düşmeyecek yakandan."

"Onunla alakası yok. Mavi el kadarken bile bana çok düşkündü." dedi Efe dolabı açıp diş fırçasını ve macunu çıkarıp işe koyuldu. Ağzını çalkalayıp tükürdükten sonra havluyla kuruladı. Durmasını söyleyerek baksırın lastiğinde gezinen parmağı koluyla itti. Ama diğeri yılışmaya kararlıydı. "Niye beni uyandırmadın? Beraber duş almayı sevdiğimi biliyorsun." dedi kollarını sevgilisinin beline dolayıp onu kendine çekerken. "Mavi'ne iki çift laf ettim diye mi bozuk atıyorsun? Niye bu kadar huysuz benim yavrum?"

KIZIL KAMELYALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin