"..sabah, yeni doğmuş çocuk çirkin ve sisli, vurdukça ilk ışıkları penceremden içeri, kımıldaşır içimin ölü dolu coşkusu, güneş bir ürkekliği gizleyemez, ne de olsa çözülmez yüreğimin kuşkusu, gün, o sevecen çığırtkan, beni yeni bir oyuna çağırıyor.."
•
Efe ceketinin cebinde bilmen kaçıncı kez titreyen telefonunu görmezden geldi çünkü arayanın kim olduğunu biliyordu. Oturduğu taburede iyice kaykılıp kendine dört şat söyledi. Kenarına sürülü tuzu yaladı, bardakları tek tek dikledi. Lanet okuduğu telefon hala epilepsi krizindeymiş gibiydi. Eline alıp sarsak parmaklarla kilidi açtı. Mesajları açmasa da ne göreceğini tahmin ediyordu.
Özür dilerim'leri, nolur affet'leri, hata ettim gerekirse ağzımı yüzümü dağıt ama bir kez olsun görüşelim'leri aynı ağızdan aynı insandan defalarca dinlemişti çünkü. Çoğunlukla da affetmiş, yeni bir sayfa açmıştı. Bu sayfalardan bir raddede gına geleceğini zannetmesine rağmen bir türlü o radde gelmemişti.
Berfu'nun ona kızdığı gibi o da kendine kızıyordu. Kendine kızması hiçbir fayda etmeyeceğini bilerek yarını bekliyordu. Yarında da umut yoktu ya.
İçinde olduğu ilişkiyi kötü huylu bir hastalığa benzetiyordu. Kesin tedavisi olmadığı gibi ne zaman öldüreceği de belli olmayan ve insanı sürüm sürüm süründürmekten gocunmayan cinstendi. Bunun bir sebebi kendisi ve karakteriydi.
Birini kaybetmekten de birinden vazgeçmekten de aynı oranda nefret ederdi. Kalbinin kapılarını ardına kadar açıp içine konuk etmişse birini mantığı devre dışı kalır, yerine despot duyguları hüküm sürmeye başlardı. O aşamadan sonra o kişi için sonuna kadar savaşır, bırakmamak uğruna elinden geleni yapardı. Birinin dikenli kalkanlarının altına girmesi de çıkması kadar zordu yani. Aşırı korumacı, aşırı direngendi.
Serhan'a beslediği hislerin en tepesinde vefa vardı. Lise zamanlarında onu düştüğü çukurdan çekip çıkaran kişiydi o.
On altı yaşlarında kendisi gibiler için makus talih sayılabilecek şekilde düz bir oğlana tutulmuştu. İmkansızdı, gerçekleşmezdi, gerçekleşmesi teklif dahi edilemezdi hatta. Aynı liseden, bir üst dönemindeki çocuğa beslediği hisler henüz yüreğinde tazeyken, Serhan ona can suyu olmuştu. Olmadık biri için çarpan kalbini sarmalayıp kucaklamış, yatıştırmıştı. Tecrübesiz duygularına tercüman, isyankar ve sitemkar ruhuna deva, şehvetine oksijen olmuştu. Bu sebeple ona haksızlık yapmak hiçbir zaman aklının ucundan geçmezdi.
Sadece biraz zamana ihtiyacı vardı. Zaman ve mesafe çözüm olacaktı. Sonuçta aldatılmamış, kandırılmamıştı. Serhan birlikte yaşamak istediği için ufak çapta bir anlaşmazlık çıkmıştı aralarında. Beraber yaşamakta sorun yoktu tabi ki. Henüz ilişkisini annesine açıklayacak uygun fırsatı bulamamışken onun kendi talebini dayatmasıydı mesele.
Efe'nin tam da bu yüzden kafa dağıtmaya ihtiyacı vardı. Yılların sevgilisinin anlayışsızlığını törpüleyemediğini görmek yorucuydu. İlişkilerini semptomatik, günübirlik çözümlerle bir şekilde bugünlere ulaştırabilmişlerdi ama kavgaların şiddeti gittikçe harlanıyordu.
İçip endişelerini geri plana atmak istiyordu. Endişelerini ve son günlerde palazlanmak için hayli sebebi olan yıkıcı ve yıpratıcı öfkesini biraz olsun unutmak istiyordu.
Hafif müzik, kanında gezinen alkol, buğulu camdan yansıyan ışık mayıştırıcıydı. Şişeyi avucunda çevirirken kafasının koluna yatırdı. Bilinci uysalca ellerinden kayıp giden Efe, bir çift ela gözün en arka masadan onu izlediğinden habersizce olduğu yerde sızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
Ficción General"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...