"Zaman geçecek mi bulutların içinden, bir yanlış bırakmadan anılara, yer yok varlığında karanlıklara, bembeyaz güneşli gecesin sen."
•
Boynunda annesinin stetoskopuyla dolaşan çocuk kafeteryadaki her zamanki masaya gidip oturdu. Diğer katlara çıkmasına izin yoktu. Zaten diğer katlardan korkuyordu. Burada rahattı, sağlam olan sağ eliyle bir yandan yarım yamalak resim yaparken diğer yandan onu tanıyıp ona doktor bey diye seslenenler sayesinde eğleniyordu. Ailesinin sahibi olduğu hastanede şımartılmaya alışkındı. Babasının izin verdiği saatlerde tabi.
Bir arkadaşı da vardı. Onunla birlikte portakal suyu içip ona delikanlı diyen bir adam.
"Koluna ne oldu?"
Çocuk tanıdık sesi duyup başını kaldırınca tam da bahsi geçen arkadaşını gördü. İlyas Hasan Gündüz bir elinde valizi, diğer elinde saman rengi zarfla her zamanki sandalyeye oturmuştu. "Yine yüksek bir yerden mi atlamaya çalıştın?"
Kumral çocuk alçıdaki sol kolunu istinaden "Hiç acımadı ama." diye göğsünü kabarttı. En iyi ihtimalle çatlaktı ve şimdi olmasa da olay yaşandığında acı çektiğini tahmin etmek güç değildi.
"Kendine dikkat et delikanlı." Hasan oturduğu yerde bacaklarını sallayan çocuğun başını okşadı. Bu esnada parmaklarındaki mürekkep lekelerini fark etti. Bir saat kadar önce satırlara döktükleri yüzünden elleri kirlenmişti. 'Şartını kabul ediyorum, değişmem mümkün değil.' diye yazmıştı odasından çıkmadan bir saat evvel. 'Seni sevmeyeceğim. İstediğin şekilde asla sevmeyeceğim. Varlığın bana en büyük pişmanlığımı hatırlatıyor. Keşke evlenmeseydik, keşke çocuğumuz olmasaydı, ikinciye hamile kalmasaydın...' Daha nice bu minvalde şey. Yazdıklarını hatırladıkça niye bu kadar acımasızlaştım diye düşündü. Çünkü benden umudu kesmesini sağlamak zorundaydım diye cevaplayıp daha fazla düşünmedi.
Yanındaki oğlana döndü. "Sana anlattığım bir çocuk vardı hatırlıyor musun? Kedileri seven, siyah saçlı, siyah gözlü, yüze kadar sayabilen, iki tekerlekli bisiklete binen."
Kumral başını salladı.
"Onunla tanışmak ister misin?"
Elaların rengi açıldı sanki. Aydınlandı ifadesi. Haftalardır hakkında çok şey öğrendiği akranıyla sonunda tanışacaktı. Mutlu olmaması mümkün değildi.
"Söylediğim yere gidersen onu bulacaksın."
Aniden bastıran heyecanla henüz ayağa kalmıştı ki tekrar oturdu. "Ama sen.." Arkadaşının valizine bakıyordu.
"Ben iyileştim." diye gözünü kırptı Hasan. "İyileştiğim için artık gidiyorum."
"Tamurcu mu oldun?"
Yarım yamalak soruya gülümsemekle yetindi adam. Küçük sırdaşına anlatmadı tabi ama taburcu olmak için önce hasta olmak gerekirdi. Başta fizyolojik olmak üzere sonrasında psikolojik incelemelerinin sonuçları ortadaydı. Üstü örtülü 'normalleşme' çabası; içinde bulunduğu bu çıkmaz aldığı kararla kesin olarak bitmişti.
Zarfı aldığı gibi avluya çıktı kumral çocuk. Normalde dışarı çıkması da yasaktı. Bu yüzden mümkün olduğu kadar kimseye görünmedi. Arkadaşının söylediği yere; kırmızı çiçeklerin yanına varınca akranını buldu. Tıpkı bahsedildiği gibiydi. Yuvarlak suratında alnına düşmüş saçları gözleriyle aynı renkteydi. Yanakları dolgun; ağzı ve burnu ufacıktı. Onun ürkek ama yumuşak olmayan ifadesine bakarken Cevher onun kendisinden birkaç yaş küçük olduğunu düşündü ve güzel olduğunu. Kokusunu merak etti. Annesinin burnuna sürdüğü kremi dirseğiyle silip hızlıca soludu. O dakikalar hissettikleri zihninin gizli derinliklerine gömüldü, ruhu duymadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
General Fiction"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...