39. Üç günlük dünya, iki haftalık ayrılık

314 33 11
                                    

"Sevda bir ateş buldu sende, eğilip öptü seni. Artık kimse denizi bilmiyor. Dirseklerini masaya koyuşundan belli. Gelip geçen bir günü bitirmek istemediğin. Sevda bir umut buldu sende."

"İki paket daha versene."

"Abi sen doktor halinle böyleysen biz ne yapalım?" dedi kasiyer temassız ödemeyi aldıktan sonra pos cihazından fişi beklerken. "Babama seni örnek gösteriyorum. Ben en azından light içiyorum diye kendimi savunuyorum."

"Light olanlarda yetesiye nikotini alabilmek için dumanı daha derine çekersin." diye açıkladı Efe kartı cüzdanına koyarken. "Aynı şey filtreli için de geçerli."

"Harbi mi? Öylesi daha mı kötü yani?" Kasiyerin bakışları Efe'nin gömlek cebine kaydı. "Geçen de içinde binlerce zehir var demiştin. Ama üç paket birden alıp gitmiştin abi."

"Dediğimi yap, yürüdüğüm yoldan yürüme. Akciğer kanserine yakalanma riskini kırk kat artırmak istemiyorsan başka tabi." Bu konuda korku salmaktan gocunmuyordu. Şakalaşmanın yanı sıra bir misyonu tamamlıyormuş gibi hissettiği gerçekti. Tanıdığı diğer tiryakilerin aksine maddi bir şeyin kölesi olmayacak kadar zinde görüyordu kendini. Belki de sadece istediğim an bırakırım ama istemiyorum diyerek kendini avutanlardandı.

Tütüne abandığı dönemler ipleri avucundan kaçırdığını zannettiği zamanlardı. Tam da bu sebepledir ki merete 'puşt' olduğunu anladığı yaşlarda bulaşmıştı. Zamanla zevkleriyle uzlaşmıştı. Uzlaşma tensel aktivitelerin gölgesinde vuku bulmuştu tabi, kimse tam bir barışma olduğunu iddia edemezdi. Çünkü barışmak için önce savaşmak gerekirdi. Daha önce hiç arenaya çıkmamış gladyatörün ilk seferinde tökezlemesi normal değil miydi? İkinci defada aynı hatayı yapmadığı takdirde normal sayılabilirdi. Meselenin özü çabalama-savaşma zamanının geldiğini idrak etmekti ve Efe tam da o aşamadaydı. Mobil cihazı sessize alır gibi görmezden geldikleri onu usandırıyordu artık. Kendinle çekişmek şahsından talep edilmemesine rağmen birilerini korumaya çalışmaktan daha yorucuydu.

Cevher'le iki haftadır doğru düzgün görüşmemişlerdi. Bu sebeple tütün kantarının topuzunu kaçırdığı doğru olsa da aldığı ekstra paketler kendisi için değildi. Banka oturdu. Motosikleti İlay'da olduğundan Berfu'yu beklemeye başladı.

Berfu'yla arasındaki buzlar merhametinin ısısına dayanamayıp erimiş, ayrılan elleri iki tarafın da rızasıyla kaldıkları yerden tekrar birbirine tutunmuştu. Hatta diğer taraf açısından eskisinden daha sıkı hal almıştı. Affedilmenin şükranını barındırıyordu çünkü.

"İyi akşamlar Efe bey." Leopar desenli pijamasıyla şıklığını konuşturan Necla yanında belirdi. "Hayırlı olsun."

"Hayırlı olsun derken?"

"Yeni eşyalarınız, tadilatınız hayırlı olsun."

Kadın apartmandaki kalebodur sayısından haberdarken onun evindeki değişiklikleri bilmesine şaşırmamalıydı Efe. Yine kıytırık bir konudan akşamının içine etmeye niyetliydi belli ki. Kedi de kedi diye tutturmadan onu durdurdu. "Necla abla gürültüden şikayet eden komşu varsa direkt bana gelsin. Hatta numaramı ver arasın. Aracı kullanmayacak kadar medeni olduğumuzu düşünüyorum. İnsana agresifmiş gibi hissettirmenin alemi yok."

"Bir söyle bin işit..." diyen Necla deve kuşu misali uzattığı kafasını geri çekti. "Bugünlerde pek bi keyiflisiniz maşallah. Neyse daha sakin olduğunuzda konuşuruz."

Kadının arkasından bakarken sabır dilenerek iç geçirdikten sonra bir sigara yaktı. Saat dört sularıydı. Berfu'yla birlikte Serhan'a gideceklerdi ve bildikleri üzere rastalı evdeydi. Murat'tan ödünç alınan araç durağın önünde durunca yarısına geldiği dalı çöpe atıp, kulaklarını üşüten güzden kaçarak koltuğa atladı. "Nerede kaldın, Necla'ya yakalandım beklerken."

KIZIL KAMELYALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin